günlük etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
günlük etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

4 Temmuz 2014 Cuma

Banyo Tadilatı ve İşçi hakları

Bakın arkadaşlar, oruçluyum! Asabımı bozmayın. Küfür ettirip orucumu bozdurmayın ulan!!!! Evet bu hakkı kendimde görüyorum. Oruç tutan herkes gibi "başıma vurdu sikerim belanı tövbe tövbe" demek bence de serbest.

Mesela saat şu an 11:50 ben gece nöbetinden çıktım. yaklaşık sekizbuçuk saattir oruç tutuyorum ve daha iftara 9 saat var tam. O yüzden oruç tutmayan sizler bizlerin asabiyetini anlayışla karşılamanız lazım, alttan almanız lazım.

Neyse ne diyecektim asıl ona geleyim. Ya bak küfür etmek istemiyorum oruç gitmesin diye ama bu "usta" adı altında gelip evde banyo tadilatı yapan adamların alayının aQQqqqqQQQq.. Kapı kasasını değiştirdik kapıyı vurarak kapatmamız gerekiyor. "Ulan" diyorum "Bu kapı neden normal kapanmıyor"... neyse çağırdık adamı, odamdayım sesleri duyuyorum, anneanneme anlatıyor "bu pimi yer edecek teyzecim, o iyice yerine oturması lazım, böyle olması normal" falanlar filanlar... Oruçluyum ya, asabım bozulduğunda kimse bişey yapamaz ya bana, hani kendi inancıma göre tutmuyormuşum da zorla tutuyormuşum gibi davranmakta haklıyız ya hepimiz... Neyse, fırladım odamdan "abi" dedim "benim böyle yakışıklı, boyu posu yerinde, manken tipli, yürek yakan bakışlarıma kanma, benim okul hayatımdaki bütün tatiller inşaatlarda peder beye yardım etmekle geçti... Ben hayatımda böyle 'yok efendim zaman tanıycan kapıya' 'yok efendim pimi şöle böle yer etçek' diyen usta görmedim... bak abi sözümü kesme bişey anlatıyorum, bunun kolu ne için var? kapıyı yavaşça kapatıp açmak için dimi?" dedim "evet" dedi. "Heh bak, bu neden kapanmıyor o zaman, bak... bak... bak..." (o esnada kapıyı yavaşça çekerek kapının kapanmadığını ıspatladım) dedim. Elindeki matkap motoruyla 2 vidayı yerinden çıkarım 1 milim oynattı ve kapı olması gerektiği gibi çat çat açılıp kapanmaya başladı. "eee zor muymuş?" dedim. "Ya şimdi bak o şöööle böööle" başladı yalanlara... Bak valla oruçlu olmasam ağzını yüzünü dağıtırdım da dua etsin imanımı yerine getiriyorum bu ay. Hem bugün cuma. Gece nöbetinden çıktım, Cuma vakti uyurum diye tahmin ediyordum. Şurda kaldı birsaaton dakika. Giderim heralde Oruç tutup cumaya gitmemek olur mu? Olmaz.


Bu inşaatın ilk günü (tabiyki nereye sıçacaklar esprisini yaptım. Irgatlar anlamadı)

Bu da şu anki hali (önceki halini çekmeyi akıl edemedim, anılarda saklı...)


---------BURDAN SONRASINI SADECE KAFİRLER OKUSUN ZİRA ORUÇ TANIMAYARAK SAĞLAM KÜFÜRLER ETTİM---

-----

He o fayansları döşeyen orospuçocuğunun anasını götünden sikeyim amına koydumun evladının oruç moruç tanımıycam bu konuda amına koydumun evladı anasını sikti attı fayansların. Onu da çağırcam malzeme parasını zaten hesaplamaya gerek yok çünkü ben onu ayrı almıştım. Bütün işçiliğin parasını da geri alcam. Sikerim lan seni orospunun sıçtığı götoğlanı pezevenk piç. İşçi hakları sendika bilmemne arkadaşarası iyice kendimi solcu gibi gösterecek laflar ediyorum sizin hakkınızı korumak için sen göt gibi iş yapıyosun amcık. Senin ananı sikicem dur hele sen dur....

4 Ağustos 2011 Perşembe

Zaten aşklar hep yalan dolan

Sene 2003 bilemedin 2011. Üstü açık arabamla turluyorum. Turluyorum derken, park yeri arıyorum. Gerçi tahmin edebileceğin üzere arabamın üstü açık değil. Hatta arabam yok ve ben 26 yerine yanlışlıkla 26A ya binmiş, Dikilitaşa çıkacağımı sanarken Fulya'ya doğru gidiyorum. Ben değil otobüs gidiyor, ama bende onla birlikte gidiyorum.

14 Kasım 2010 Pazar

Madrid'e gidip Arena da boğa kesecek sanki...

Kurban bayramı yaklaşıyor. Aslında bayram geldi de diyebiliriz. 4 günlük bayram haftasonlarının sponsorluğunda 9 güne çıkınca "kıroyum amma para bende"ciler soluğu yurt dışında almaya başladı.
Şimdi nasıl eleştireceğimi de bilmiyorum, yazarak anlatılmaz. Gelip görmeniz lazım.
Gidilsin tabi, görülsün dünya gezilsin. Buna hiç karşı değilim. Keşke her insanın imkanı olsa da çıkıp gezebilse dolaşabilse dünyayı görebilse. Ama dini bayramları bu tarz şeyler için 'kullanan' insanlar ilginç ve tiksinç geliyor bana. Doğru kelime 'hak etmek' sanırsam. Sen bütün bir yıl dinden uzak dur, sonra o beğenmediğin dinin sayesinde git haçlı ordusuna tonlarca para yedir. Ne o dünyayı gördüm... O uçak biletine verdiğin paranın yarısı bu yıl kızılaya ver, sana vekaleten kurban kessin...

Dün gece 4de Madrid uçağı vardı. Tur şirketi düzenliyormuş. Özel uçak. Rutin dışı uçak. Gecenin 4ünde beynimi sikmelerini çekmek zorunda kaldım.
Hayır gidip Arena da boğa keseceksen hiç sıkıntı yok, ama ben nerden bileyim ispanya'nın gümrük kurallarını be yav.

2 Kasım 2010 Salı

Gece vardiyası

Yaklaşık 3 senedir çalıştığım her şirketteki ortak tek prensip "7/24 açığız!"
İşte bu yüzden bugün başlayacak ve Aralığın birine kadar sürecek bu gececilik maratonunun cümle aleme hayırlı olmasını diliyorum.

İlk gece vardiyamda kid cudi "day'n'nite" şarkısıyla çıkış yakalamış ve radyonun her frekansında kendine yer edinmişti. O gün bugündür ne zaman gece işe gidiyor olsam "deyınayt dıdıdıdı" diye şarkı söyleyip dans ederek evden çıkıyorum.

10 Temmuz 2010 Cumartesi

İ.E.T.T. vs. E.G.O.

Selamün aleyküm,

İETT tahminimce Türkiye genelinde bir şehirin otobüs işletmesi olarak en tanınan işletme. Açılımı 'İstanbul Elektrik Tramvay ve Tünel İşletmeleri" dir. sondaki "işletmeleri" kelimesinin i'si neden yok kısaltmada diye sormayın, hayatım boyunca cevabını bulamadığım sorulardan biridir bu.
Neden tahminimce en tanınan dedim. Çünkü İstanbul aga. herkesin elbet bir gün yolu düşer, düşmese de bir şekilde duyulur yani.
Mesela Bursayla haşır neşir olmayan biri bilir mi Bursa'nın nesi olduğunu? Veya Antalya? neyse diğer şehirlere bok atmayı başka bir yazıma bırakayım da şimdi asıl konuya döneyim.
Dün günübirlik Ankaraya gittim geldim. Ankaranın EGO'su var. Ne biliyim insan bütün dünya da İETT var sanıyor bir süre sonra, Akbil var sanıyor. Ama öyle olmadığını görünce bir panik havası, bir heyecan.
Ankara'da Akbil yok evet, EGO KART var.
Bilmeyenler için şöyle tarif edeyim, kredi kartı formatında, ve işletmeleri gelişmemiş olduğundan böyle okutmak için tutman yetmiyor.
Çakmaktaş'ları bir düşünün. Çizgifilm olanı. Flintstones. Bu başlangıç müziğinde Fred dinazorun kuyruğundan falan sörf yaparak indiği sahneyi hatırladınız dimi, orda çalışma saatlerini karta okutmak için başka bir dinazora kartını ısırtıyodu. Bu Ego kart'ta bu mantıkta çalışıyor. Kartı pos makinasına takar gibi takıyosunuz, o içeri çekiyor kartı, bindiğiniz saati, tutarı falan herşeyi kartın arka tarafına basıp yukarı tükürüyor tekrar, sonra turnikeden geçiyorsunuz.
EGO'nun açılımı ne diye merak ettim durdum bütün gün. Kendi kendime "Melih gökçek egosu ehehe" diye espriler yaptım güldüm.
Şimdi de blog aleminin en meşhur Ankaralısı Voodoo kızına sordum. Elektrik Gaz Odası İşletmesiymiş. şaka şaka Elektrik Gaz Otobüs İşletmesi. Ankaralılarda son "işletme" yi kullanmamışlar kısaltmada. Demek kanunlar böyle.
Küçükken "erken gelen oturur" diyorlarmış. Bizde de bi "ineklik etme taksi tut" vardı.
Bu ikisinin tek ortak noktasıda ancak bu olurdu zaten.
İkininin de isyanı otobüslerin doluluk oranına.
Hep bi ayakta kalmalar, hep bi sıcakta göt göte seyehat etmelerden doğan isyanın sonucu "erken gelen oturur" ve "ineklik etme taksi tut" tan başka olamazdı zaten.

2 Mart 2010 Salı

Et kalmazsa veceteryanları yerim

İşten ayrıldım. 28 şubat son günümdü. Berrak başta olmak üzere burdan tekrar herkese teşekkürlerimi iletiyorum. Çünküm çok güzel bir süprizle yolladılar beni. Ağlicaktım lan az daha!

Gittim ders kitaplarını aldım. Sınava da kaydımı yaptırdım. Ulan okumak harbi masraflı işmiş. kafadan kayıt kitap derken 150 kayme gitti. Neyse mayış bari ben avusturyaya gitmeden yatsın da.

He ayrıca evet 5 mart Avusturyaya uçuyorum. O tarihten sonra bu blog eski günlerine dönecektir. 22 mart dönüş tarihim. Atatürk havalimanını cehenneme çevirmek isteyen bütün dostlarıma duyurulur. Meşalelerle, pankartlarla gelin. Futbolcu geliyo sansınlar ama ben çıkıyim. "Bir Blogger hiç böyle karşılanmamıştı" başlıkları geçsin yabancı basında. Bizim Türk basını da yabancı basında ki yankılar adlı köşesine yeni malzeme bulsun.

Türk yabancı demişken. Artık kağıt üzerinde yine ecnebiyim. Türk kimliğimi yetkili makamlara teslim ettim. Birazdan gidip mavi kartımı alıcam. Tey tey üzüldüm lan yine. Neyseeeee şimdi kahvaltıya kaçıyorum. Sucuklu omlet.

22 Aralık 2009 Salı

1 yılın ardından


Tam 1 yıl olmuş istanbula temelli döneli. Ama ne yazsam bilmiyorum. Zaten birazdan işe gidecem. Yarın ve öbürgün izinliyim belki yazarım. ama sanmıyorum ya. Gerçi akşamları da canım sıkılyo bazen işyerinde. Orda bir şeyler karalayabilirim belkim.

7 Aralık 2009 Pazartesi

Korsan taksiye evet !

Aranızda taksici olan, veya herhangi bir akrabası, babası, annesi, eniştesi falan taksicilik yapan birileri mutlaka vardır. Bakın kalkıp bana "yok benim teyzem öyle senin dediğin taksicilerden" değil geyiği yapmayın diyeceklerimden sonra.

Maçtan çıkmışım, berabere kalmışız, hakem bizce maçı katletmiş. Özetlere bakayım dedim Kewell'ın korner direğindeki pozisyonu görünce direkt geçtim Ntvspor'a Roma - Lazio maçını açtım. (Hayır uzakta olsan neyse diyecem ama sende depar attın koştun korner direğinin oraya, 1 sarı kırmızılı 2 mavili (erman deyimiyle) var, ve en son topa 2 mavili aynı anda dokunuyor ve top kornere çıkıyor sen kalkıp aut veriyosun. Senin ben harbiden haysiyetini sikeyim)


Neyse işte maçtan çıktım. Normalde eve 15-20 dakika da yürüyerek ve hiç bir şekilde bayır mayır çıkmadan ulaşabiliyorum. Ama bu seferlik taksiye bineyim, sinirliyim, yorgunum, yürümek gelmiyor içimden dedim. Ama gel görki bütün taksiciler "garşıya gidiyom abi" triplerinde. Sonra korsan taksiye binince "vay efendim korsan taksiye hayır saat 11:00 da buluşup korna çalcaz" ....... Siktirin laa!

Çakal belgeseli çekilsin. İlk bölümün konusu siz olursunuz. Yok kısa mesafe gitmiyorum. Yok karşıya sadece müşteri alıyorum. Ondan sonra "abi açlıktan ağzımız kokuyo"... kokar tabi pezevenk, nerden baksan 5-6 lira alırdın benden ve belki burdan havaalanına, havaalanından kartala, kartaldan düzceye, düzceden de bostancıya müşteri bulurdun?  Ama yok "iş yok abi, zam geldiğinden beri kimse binmiyo abi, zaten gece tarifesi açmıyoduk abi" .... Bi de bindiken sonra kısa mesafe olduğu halde arabadan indiremeyen taksiciler var "bazıları almıyodur bu mesafe de dimi" diyerek benden övgü bekliyolar.. sizin de amınıza koyim.

Trafikte de apayrı tez konususunuz. Sanki yolları babanız yaptı sizler için. Yok kornaya boş boş basmalar (bunu da genellikle müşteri almak için yapıyosunuz ya, hepiniz mi GTA oynadınız be ibneler? taksiye bineceğim varsa zaten kolumu uzatıp durdurmasını biliyorum, bineceğim yoksa da götüme götüme girip kornaya niye basıyosun?), yok yol hakkını hep kendinde görmeler falan filan..

He şimdi gelip bana "yok efendim hakem haklıydı ayrıca taksicilerde haklı" demeyin size de küfür ederim.
Yoldayken ayrıca düşündüm "ulan avukat olsam bunu yapan bütün taksicileri mahkemeye vermekle tehdit ederdim kesin vardır öyle abuk subuk bi yasa plakalarını ellerinden alırdım" dedim sonra "amaaan onla mı uğraşcam lan avukat olsam zaten altımda arabam olur" dedim sonra "hem taksicilerden korkulur lan. Birinle ağız dalaşına girersin bütün taksiciler toplanıp seni kovalar" dedim sonra "en iyisi bunu bloguma yazayım nasılsa hiç biri beni takip etmiyodur, yaşlı başlı adamlar aıakoyi.. bişey olmaz" dedim....

5 Aralık 2009 Cumartesi

Uyumaya üşenen insan

Dün gece şiftindeydim. Bu şu demek oluyor ki dün akşam (Cuma 4 aralık akşamı) saat 8de işbaşı yaptım bu sabah (Ctesi 5 aralık sabahı) saat 8de işten çıkıp eve geldim. Gelir gelmez laptop'u açtım. Msn'de falan takılıyorum işte, Ömerle muhabbet falannnn filaaaannnn... derken Emirhan (işarkadaşım) geldi ve msn den "niye yatmadın lan hala" diye sordu. Sonra durdum, düşündüm. "Ulan harbi acaip uykum var ama laptopu kapatıp yorganı üstüme örtmeye üşeniyorum laaan" dedim kendi kendime, sonra bunu aynen kendisine de yazdım. Ona bunu yazarken blog aklıma geldi. Aralık ayının ilk yazısı olsun dedim.
Neyse işte saat şu an 11:21i gösteriyor. Yatayım.

11 Kasım 2009 Çarşamba

Hayatımdan bir melek geçti

Dün gece yoğun iş temposundan biraz olsun uzaklaşmak için temiz havaya çıkayım dedim. O sırada da tam önümde iki hatunkişi. Ama öyle böyle değil. Uzun boylu fizikleri yerlerinde. Bildiğin taş. Her neyse, ben dışarı çıktım. baktım biri peşimden geldi ateşim olup olmadığını sordu. Sigarasını yakarken eli elime deydi. Sonra saati de sorunca dedim "Hacı bu hatunun sende gözü var" sonra konuştum tabi "manken misin" "ünlü müsün" "nerelisin" vs. vs. baya baya muhabbet ettik. Hong Kong'a gidiyorlarmış. Fashion week varmış. Sırbistanda çok ünlüymüş. falan filan. Sonra vedalaştık. vedalaşırken omuzuma dokundu "bye" dedi ve gitti.

24 Temmuz 2009 Cuma

Eline beline cebine kondom

Yeni uyanmışım, sersem gibiyim. Annem "gel oğlum kahvaltı hazır" diyor. Gidiyorum. İki kişinin gözetimi altında kahvaltımı yapıyorum. Anneannem ve annem daha önceden kahvaltılarını yaptıklarından oturup sadece beni izliyorlar. Durduk yere annem "Enis avusturyadan gelirken getirdiğin sırt çantanı bugün bir temizleyeyim dedim, içinden 3-5 bişey çıktı dur bak" diyip gidiyor. 15 saniye sonra geri geliyor. Önce elinde plastik bir kalp. "Çantana koydum sen buraya gelirken hala orda" diyip gülümsüyor. Eline bakıyorum diğer şeyler ne diye, elinde bir prezervatif kutusu, bir de Enfiye kutusu. Hiç bir şey demeden masaya koyuyor. Hemde ben yemek yerken. Sessizce gidiyor oturuyor tekrar yerine.

14 Temmuz 2009 Salı

Do not control me

Benim odama koltuk almış annem. 5 dakka önce kapı çaldı annem açtı kapıyı dönüp bana "süpriiiiiz" dedi. Açıkcası koltuk moltuk istemiyordum ama koltuk harikaymış şimdi oturuyorum da, kıçımın ayakları kolları olsa dans eder eminim. Konu gerçi bu değil, konu koltuğu getiren elemlar.
Bu adamlar büyük ihtimal yıllardır bu işi yapıyorlardır, yani her Allahın günü elalemin evine bilimum eşya taşıyorlar. Artık hangi kapıdan nasıl geçeceklerini, hangi eşyayı nasıl taşıyacaklarını, nereye nasıl koyacaklarını çözmüşlerdir kanımca.
Annem gelmiş "şu kapıdan şöyle dönerek mi geçseydiniz acaba" "duvara dikkat köşesi duvara çarpacak gibi oldu" "ay ay bak düşürmeyin" gibi saçma ve gereksiz talimatlar verdi, beni güldürdü ama aynı zamanda gerdi. Adamlar herhalde alışmışlardır. Her gittikleri evde bu sözleri duyuyorlardır.
Yani bu olaydan hepimizin çıkarması gereken şudur ki, profesyonellerin işini profesyonellere bırakın, ama eğer o profesyonel kapıdan içeri girip sadece üşendiği için boklu ayakkabısını çıkarmakta direniyorsa tekme tokat girişin. Acımayın. Vurun ağzına.

24 Haziran 2009 Çarşamba

O Adam

Bir adam geldi dün. Mağaza'nın sakin ve boş olduğu anlardı. Tipi bir hintliyi andırıyordu fakat memleketini soramadım. Uzun süre kitaplara baktı. En sonunda aradığı kitabı bulmanın sevinciyle kitap ile birlikte yanımıza geldi. Kitabın kapağını açıp elinle olmayan bir kalemi tutuyormuş gibi yaptı ve elini sağa sola salladı mutlu bir ifadeyle. Bu yaptığı işaret hemen hemen her millet tarafından yazı yazma işareti olarak benimsendiği halde yine de tam olarak ne demek istediğini anlamadık. "Ne diyon dayı ne yazcan" dedik. "My name, my book" gibisinden bir şey dedi adam. Yönetici "Sen satın aldın mı o kitabı" diye sordu türkçe. Adam anlamadı tabiki, eliyle hala yazı yazma işareti yapıyordu. Sonra köfteyi çakınca birimiz "sen misin o kitabın yazarı" diye sorduk. Adam sanki o an türkçe anladı ve "yes me yes. sign. my book. you sell" dedi. Yönetici "Yoooook big problem big problem" dedi. Adama kendi kitabına imzasını atmasını engelledi. Adam yıkılmıştı, kahrolmuştu. 1 dakika önce kendi kitabını bambaşka bir ülkenin raflarında görmekten duyduğu mutluluktan uçarken 1 dakika sonra boynu bükük kitabını götürdü aldığı yere bıraktı.
Önce acıdım adama. Sonra güldüm. Sonra "ulan bu adama demek hayatında kimse kitap imzalattırmamış. Nasıl bir şey anlamadım Allahıma." diye sorguladım. Sonra bir daha güldüm. Sonra makarasını yaptık akşam saatine kadar.

17 Nisan 2009 Cuma

Gece aç

"ulan işsiz güçsüz dolandığım için sabahları erken kalkmak için bir sebep olmuyor. Aslında kendi kendime disiplinli olsam her sabah erken kalkıp bi koşsam, sonra gelip duşumu alıp sağlıklı bir şekilde kahvaltımı yapsam, hem düzen olmuş olur hem sağlık açısından iyi, hemde yarasa gibi gecenin bi vaktine kadar oturmam böyle hem bak yine acıktım, şimdi mutfağa git yemek hazırla gel ye çok iş, hem yemek hazırlarken ev ahalisini de uyandırırım, en iyisi mi yatmayı deniyim ben en azından uyurken açlığımı hissetmem" diyorum çoğu gece kendi kendime. Bazen hatta gaza gelip "yarın erken uyancam, günü değerlendircem, koşmasam bile (bakın daha aradan 1 fikirlik saniye geçmeden koşma olayında geri adım atıyorum) gider dolaşırım, sahile iner simit alır çay alır, simitin yarısını yine sokak köpekleri kovaladığı için onlara atarım, diğer yarısını da yemeye çalışırken martılara bakar "bakalım havada kapacak ehehe" diyip onlara atarım, çayımı içer, hava olsun diye en ucuz gazeteden alırım bi tane, deniz kokusunu alır sonra eve çıkarım" düşüncesiyle telefonumun saatini 08:30'a kuruyorum. Bazılarınız için erken olmayabilir ama en son ne zaman o saatte uyandığımı bile hatırlamıyorum şahsen o yüzden benim için erken. Neyse efendim saati kuruyorum, müthiş bir heyecanla yatıyorum, saate bakıyorum son kez 03:55.... "dur ben şunu dokuz buçuk yapayım hem dokuz buçukta erken"
Yatakta düşünmeceler "ulan saat dört, şindi beşbuçuk saat uyku, iyi lan iyi. nerden baksan üç maç oynanmış kadar bişey olur. baya iyimiş beşbuçuk saat"
saat 09:30 olur, telefonun saati çalar (melodim de "hayaaaat beni neden yoruyosuuuun" ayıptır söylemesi) çalmasıyla kapatmam bir olur zaten. Ondan sonra üstüne 3 maçlık uyku daha çekip 11-12 gibi uyanıyorum. Kendime gelmem kahvaltı etmem nerden baksan bir buçuk iki. sonra tabii "ne sahili mına koim"....
Bugün eve gelirken aklıma yine gece saatlerinde yaşayacağım şey geldi. Evin az ötesindeki çiğ köfteciye uğrayıp aç gözlülük ettim ve 2 çiğköfte dürümü aldım. 6 Lira. (toplam) sonra tam eve gidecekken gazoz alayım dedim. Fiyatını unuttum. Hemen yan reyonda sodaları görünce onlardan da kaptım 6lık bi tane. onun da fiyatı aklımda değil. sonra eve çıktım. Gece sofrası için herşey hazırdı. Hemen oturdum anneannemin hazırladığı yemekleri yedim ve gece olsun diye beklemeye koyuldum.
Saatler geçti. Şu an aç olmam lazım, en azından önceki gecelerden edindiğim deneyim bu yönde. Ama hiç mi hiç aç değilim biraderler. hatta uykum bile var. Peki ya dürümler n'olacak? oturayım 1 saat daha elbet acıkırım.

İyi geceler

5 Nisan 2009 Pazar

Cenabetlik devam etmekte...

Hani demiştim ya biri bana bela okudu heralde, nedir bu şanssızlığım diye. İşte dün Evren "Kanka gel buluşalım, biraz kafa dağıtırsın, hem benim ufak bir işim var takılırız da, kendine gelirsin biraz" dedi. Bunun üzerine ben "İyi olur ya, hem Beşiktaşlılar bugün yıldız'dan takımı karşılayacakmış, izleriz bakalım nasıl olcak" dedim.
Saatler 4ü gösterirken buluştuk Atatürk anıtının önünde. Kafasında Liverpool şapkası var "Başkan bak kafana takmışın Liverpool şapkasını, alıntı olmayalım" dedim "dokuz geliyor dokuz yalele yalele kalktı liverpoolumuz yaleleley" dedi. (şimdi burayı okuyan beşiktaşlılar sakın gelip küfür müfür etmesinler, devamını okuyun ondan sonra edersiniz)
Dolaştık ettik, herkesin elinde 3er 5er meşaleler hazır bekliyordu. "ooo şenlik var biraz meşale kokusu alalım özledik valla" dedim sonra "ama daha baya var be abi gel beerport'a gidelim" dedim.
Neyse efendime söyliyim yavaş yavaş konuyu bağlamakta fayda var aşırı uzun yazı olsun istemiyorum, gerçi dün yaşadıklarımdan kitap bile çıkar.
Saatler 6 oldu aşağıdaki herkes yıldız'a doğru bakıyor takım geliyor mu diye. 6buçuk hala aynı, tezahürat yapmaya çalışan elemanlar var (yapmaya çalışanlar diyorum çünkü çok tırttı)
Saat 6buçuk değişen bir şey yok.
Saat 7 oldu Evren "Başkan yukarı çıkalım ya bakalım ne olup bitiyor" dedi bende "olur" dedim, tam yukarı çıkmamızla takım otobüsünün gelmesi ve meşalelerin yanması bir oldu.
Hem cep telefonumla 3-5 fotoğraf yakalayayım Ömerciğim için dedim, hemde şimdi sittin sene taksime otobüsle veya minibüsle çıkamayız o yüzden stada kadar yürüyelim ordan yukarı yürüyerek çıkarız dedim ve Beşiktaş taraftarıyla birlikte otobüsün peşinden takılmaya başladık.
Tam üst geçitin oraya geldiğimizde bi ton kameranın olduğunu gördük ve direkt kapşon'u gözlüğü çekerek gizlenmeye çalıştık. Sanki kameralar bizi çekse bir şey olacakmış gibi triplere girdik. Eğleniyordum açıkcası. Tam o sırada üst geçitin sağ tarafında bir itiş kakış oldu. Pek anlam veremedim ama yürümeye devam edildiği içinde yürüdük otobüsün arkasından.
Tam Dolmabahçe sarayının ordan geçiyorduk ki karşımızdan geriye koşanlar bağırmaya başladı "biber gazı sıkıyolarrrr" onların üstümüze koşmasıyla birlikte kafamı kaldırdım ve havadan yanar döner bir şeyin üstümüze geldiğini gördüm döndüm anında Evren'e "abi dikkat" diye bağırdım ve o cisim düşe düşe ikimizin arasına düştü ve patladı. Ağzım burnum kilitlendi. İlk defa gaz yemediğimden o pis etkiden kurtulmanın yolunu olabildiğince çabuk temiz hava alıp ağzı burnu ve gözleri ellerimle silmem gerektiğini biliyordum, ama arkada benle beraber yürüyen insanlar hayatlarında büyük ihtimal ilk defa bunla karşılaştıklarından ne yapacaklarının farkında değildiler. Su içmek isteyen birine gidip yalvar yakar anlattım "abi sakın su içme çok daha kötü olursun" falan diye. Neyse işte bana göre tek faydası 2 haftadır kurtulamadığım balgam ve sümüklerden 10 saniye içinde kurtulmuş oldum.
İlk "saldırı" dan sonra Evren'i tekrar buldum ve "abi orda bi arbede oldu heralde bekleyelim 2 dakka sonra geçeriz" dedim. 2 dakika sonra tam ilerlemeye başlarken bir daha millet geriye doğru kaçınca "abi yürü yürü arkadan dolaşalım, sikerim böyle işi" dedim. O an yanımda beliren bir teyze gözüme çarptı üstünde Beşiktaş forması atkısı, tek başınaydı veya beraberinde gelenleri o anlık kaybetmişti, sonra çocuğunu ortamdan kaçırmak korumak isteyen babalar anneler gördüm. "Ulan" dedim "Tamam belki ön tarafta polise gider yapmıştır tayfa işin aslını bilmiyorum fakat arkada ne olup bittiğini görmeden niye sallıyosunuz o gaz bombalarını? Belediye otobüsleri falan geçiyor hava güzel adamlar camları kapıları açık gidiyor olsa otobüsün içindeki suçsuz günahsız insanlara bile etkisi olacak. iki dakika adam olun lan" dedim... ama kime?

Adım kadar eminim ki 1 haftadır üzerimde olan cenabetlik dün o bombanın yanıma düşmesini sağladı. Zaten Evren'le dolaşırken hep gariplikler bizi bulduğundanda pek şaşırmadım. Hatta daha da ileri gidiyorum, dün ben o kalabalığın arasında olmasaydım hiç bir olay olmayacaktı diyorum!

Ha bi de bazı yelerde okudum "trafiği kitlersen böyle olur hacı" yazmışlar. Ulan hiç mi Allah korkun yok? demek istiyorum bu fikirde olan kişilere.

10 Mart 2009 Salı

Oy toplamak


Bu konuda cahilim evet. Avrupa da hiç böyle olmuyor seçimler evet. Bu kadar çok gereksiz materyale giden paralara acıyorum.
Ama değinmek istediğim konu bu bayraklar mayraklar değil. Şu üstte gördüğünüz seçim arabaları.

Arkadaşım, hava soğuk. Cam mam o yüzden kapalı. Müzik falan dinliyorum. Dışardan böyle araba geçiyor, sese yüklenmişte yüklenmiş. Tabi önce ne olduğunu anlamıyorum ve ezan sesi olabilir diye müziği falan kesiyorum. sonra bir bakıyorum herhangi bir partinin (aha yine geçiyor "beşiktaş her gün biraz daha biraz daha güzelleşiyor genç güvercin...." sözler bu) seçim şarkısıymış. Sinirlenip tv'nin sesine yükleniyorum, Müziğin sesine yükleniyorum, komşulara yazık.

Ayrıca;
Benim arabam olsa,
benim süpersonik müzik sistemim olsa arabada,
benim güzel discotronik electronik arşivimden parçaları son ses çalsam,
Polis beni kenara çekip "toplumun huzurunu bozmaktan" ceza keser mi kesmez mi?
Keserse bu seçim arabalarının anasını sikerim söylemiş olayım en baştan !

6 Mart 2009 Cuma

Slumdog Millionaire Call center


Eveeet, filmi izleyenler bilir. Yarışmada buna nerde çalışıyosun dediler. Call center dedi, o an ben küfür ettim "lan salak callcenter da çalışılınır mı öf pöf" dedim, sonra yarışmayı sunan adam "demek sensin beni her sabah arayıp bişey satmaya çalışan" diye dalga geçti o an ona küfür ettim "ulan keyfime mi arıyoruz eşşoğlueşşek" dedim. Sonra çocuk dediki "hayır ben aslında çaycıyım orda" o an bi sevindim bi sevindim. ulan keşke bende callcenterda çaycı olabilsem dedim. ama mümkün olmadığı için 2. callcenter işimende çıktım. Evet şu an işsizim ve Biletix'in çağrı merkezine başvurdum. tam alıyorlardı herşey hallolmuştu ama olmadı çünkü lise mezunu istiyorlarmış. İyi dedim, size bol şanslar dedim, bensiz işiniz bok gibi gidecek farkında değilsiniz dedim, slumdog millionaire'i izlediniz mi dedim. illa bi okul mezunu olmak lazım değil akıllı olmak için dedim.
Asıl okul sokakta dedim, sen o okumuş götünü sokağa çıkar keserler dedim, ama nafile. Yine evdeyim. Bari çay yapayım.

27 Şubat 2009 Cuma

"Fıtık olmak istiyorsan Galatasaray'ı tutacaksın"

"Alo merhaba iyi günler ben Marco Winkler, Vodafone Servicecenter'dan arıyorum, size sabit hattınızla ilgili bir kaç bilgi geçeceğim çok kısa. Bir kaç gün içinde Vodafone'dan size reklam kağıtları gelecek, sabit hattınız için ayda sadece 9.95 euro'ya...(ve bunu alman yogilere almanca)" derken "Neeee Neeeee Ich will nix von eeech, neeee lasst misch endlisch in rühee, neeee" dedi (yani "hayır hayır sizden bişey istemiyorum hayır rahat bırakın beni hayır") ve suratıma telefonu kapattı. "Yeter lan" dedim içimden. Tamam Telemarketing, tamam suratıma telefon kapanabilir, tamam bi kere küfür yediğim için küfür etmişliğim ve peşinden işten çıkmışlığım olabilir, ama bu sefer dayanmalıyım para kazanmalıyım dedim. Telefonu kapattıktan sonra "Figlio di puttana" diyerek kaç farklı dilde küfür edebildiğimi gösterdim ofisteki arkadaşlara. Beni övmelerini bekledim, ama herkes konuşuyordu. Peşinden başka numara çevirip "Alo merhaba ben Marco Winkler (şindi bu ismi niye kullanıyosun diyenler olacaktır, çünküm almanyayı arıyoruz anlaşıldığı üzere, enis menis desem penis diyecekler analarını sikcem, o yüzden marco diyorum)" derken "jetzt reichts aber geeee(yeter artık)" dedi bende suratına kapattım telefonu kalktım patrona gittim "abi ya ben yapamicam bu işi, 7de çıkıp maça gidecektim ya, zaten götü götüne belki yetişirdim, ben istifa ediyorum, şimdi gideyim saat 5 zaten, hadi görüşürüz" dedim ve çıktım. Kadıköy'den Mecidiyeköy'e gidene kadar Uykusuz'u okurum dedim, ama sinirli bir şekilde çıktığımda ofis'te unutmuşum. Yeni aldığım wolkmenli telefonun radyosunla idare etmek zorundaydım. FG'yi dinleyeyim bari, günlerdir şarkı arayan Kerem'e de katkım bulunur derken kendisini arayayım da evden çıkmasını söyleyeyim dedim. Bindim 500'e baktım en arka 5li de kapı tarafındaki koltuk boş, ayakta durmaktansa orda oturayım bari diyerek attım kendimi oraya. Ayaklarım götüme girdi tüm yolculuk boyunca, sırf koltuk yapıp ayak payı bırakmayı hesaplamayan otobüs producer'larına selam olsun. En sonunda Zincirlikuyu'ya vardık, sevindim, 1 durak kaldı diye ayak parmaklarımı ayakkabımın içinde oynatarak sevinç gösterileri yaptım. Fakat Zincirlikuyu'dan Mecidiyeköy'e 15 dakika da yine anca vardım.
İndim otobüsten önce Burger King'e gittim, çok fena çişim gelmişti. İkinci kata çıkarken kuyruğu gördüm ve aynı şekilde geri dönüp çıktım burger'dan. Kerem'in daha yarım saatlik yolu olduğunu öğrendiğimde ne yapsam diye düşündüm. "Hasan yok, İsmail bi işler peşinde, Caner takılıyo biyerlerde, Evren yok, bari İmperial'e bi bakayım belki Cengiz abi falan ordadır selam veririm" dedim İmperial'e doğru giderken bizim Avusturya'dan gelen 2-3 arkadaşı buldum selamlaştım, sonra aklıma Bira geldi. Antalyaya giderken içmedim kaybettik, Kocaeli maçında içmedim kaybettik. Ulan bu maç içiyorum lan kim ne derse desin dedim ve koşarak bakkaldan bi bira aldım. Tam birayı alırken mesaj geldi Keremden "10 dakkaya numaralı önünde ol" diye. Peki dedim biramı içe içe numaralının önüne gittim.
Baktım kimse ortalıkta yok, bari sevdiceğime telefon açayım'da maç günü bile onu düşündüğümü göstereyim, beni daha çok sevsin istedim. Konuştuk Konuştuk Konuştuk, 5 dakika sonra soğuktan sağ elim uyuşmaya başladı, sümüklerim iyice akmaya başladı. Telefonu kapatıp kerem'e mesaj çektim "nerdesin lan" diye. "5 dakka" dedi. 5 dakika sonra mesaj çektim "hadi lan" diye "son durak kaldı heleşükür" dedi. 5 dakika sonra Kerem'i elleri ceplerinden çıkmadan kalabalığı yara yara bana doğru ulaşmaya çalıştığını gördüm, o da beni görünce sağ elini sadece kapüşonunu geriye atmak için çıkardı, son adamlara da vücut çalımı atarak gelebildi. Her maç çakmağımı farklı yere saklayarak kendimce polislere oyun oynadığımı düşündüğüm için bu sefer beremin içine sokarak atlattım polisleri. Stad içinde beremin içinden çakmağımı çok büyük bir gururla beremin içinden çıkarıp kerem'e gösterdim ama o hiç tınlamadan "hadi lan hadi işeyeceksen işe, yukarı çıkınca aşağıya inme bidaha" diyerek beni çişimi yapmaya teşvik etti. Tee burger king'den beri çişimi tuttuğumu düşününce de daha büyük bir zevk aldım işerken. son damlalarda yine titredim ve yukarı çıktık.
Yukarda dayım yerini almış bizi bekliyordu. Beyaz mont içinde uzaktan eskimolara benzetsem de o espriyi yapmak içimden gelmedi.
Sonra Vae Gökhan geldi, sonra Dolap Yiğit.
Maç başlarken Arif abiye rastladım, yanına gittim, bana kuruyemiş verdi, ben kuruyemişler yere dökülmesin diye 3lü bile çekmekten kaçınırken "aaa gol oldu lan" dedi birisi baktım adamlar seviniyor. "Anasının amığğğ" diye bağırdım, çıktım yine bizimkilerin yanına. Kuruyemişi onlara verdim, bende durunca uğursuzluk getiriyor dedim.
Dakikalar ilerliyor, önümdeki bi eleman tezahüratı kesip "yaa bunlar şindi ikinci golü atarsa üç atmamız gerekcek dimi yaaa" dedi kendi kendine bende içimden "bunlara sikkkksen üç atamayız aga" dedim.
40. dakika gibi Yağız "ilk yarı gol atsak çok iyi olcak yaa" dedi. bunun üstüne Arda attı bitane. onu çok net gördüm böyle çizgide duran zencinin bacak arasından geçti, yıkıldık.
sonra maç başladı, ben kapalıya bakarken "ooOOO" diye ses geldi kafamı sahaya çevirdim kalecinin uçtuğunu gördüm, topun yan ağlara takıldığını sandım, bi baktım gol. "ANASINI SİKİİİYYYM GOOEEAALLLL" diye bağırmaya başladım, biz arkadaşlarla 5li yumak oluşturduk önce, sonra arif abiyi gördüm atladım 3 sıra öne, arkamdan kerem atladı düşüyoduk. sonra yerimize çıktık yine.
Anlayacağınız 3 golün 2sini göremedim.
İkinci yarı başladı, bi pozisyon öyle bi pozisyon şöyle derken maç 3-1 den 3-3'e geldi herkesin bildiği gibi, 70. dakika da makara kukara yapan bizler 76. dakika itibariyle ağlamak istedik, ama soğuk hava gözyaşlarımızı dondurur, sonra o yanağımıza yapışır, çıkmaz, hayatımız boyunca gözü yaşlı şekilde ortalıkta dolaşırız korkusuyla ağlamadık. İçimde hep bi umut vardı. Dakika oldu 87, "hadi yaaa bi gol yaaaa" derken 89:34 gibi gol attık, top sabri'ye doğru geldiğinde kimse "vur" diye bağıramamıştı, sabri vurdu gol oldu kimse "gol" diye bağıramadı, top ağlara girdikten 1-2 saniye sonra gol sesi yükseldi. Ondan sonra yine saate baktım 89:35. "Anasının amı şimdi de zaman geçmek bilmez iyi mi?" dedim kendi kendime.
Neyse ki çok şükür son 1 yılda Türk futbolu olarak yaşanılan efsanevi maçların çoğuna tanıklık ettim. Eve dönerken Babam telefonda "Fıtık, Kanser, Psikopat, Ruh hastası olmak istiyorsan Galatasaray'ı tutacaksın oğlum. 20:30 ile 22:30 arası taraftarda 5 kere ruh halim değişti lan" dedi. "Haklısın babacığım" diyip hayatımın en mutlu gecelerinden birini böyle noktaladım.

Yayında ve yapımda emeği geçen bütün herkeslere çokça teşekkürlerimi sunuyorum.

Bir de şunu söylemeden edemeyeceğim, maçtan 1 sonraki gün sabrinin maçtan sonraki formaya-secde-3lü şovu bütün internet platformlarına yayıldı. İlker yasin inatla konuşmaya devam etmek istese de spiker onu susturdu, ondan sonra "zamanı değil ama reklam arası vermek zorundayız" diyip fındık reklamına bağladı. E be orospuçocukları, e be anaları sikişmişler. neyse devamını söylemek istemiyorum yaaa siz getirin, zaten 2 günde anca yazdım bu yazıyı, boktan bi yazı oldu, ama blogu çok boşladığım için panik geçiriyorum. böyle işte.

Tarzan Yiğit'i sansürleme gereği duymadım, herkes tanısın bilsin istiyorum.

11 Şubat 2009 Çarşamba

Nokia 3310


Bu benim telefonum. Geçen Biggins başkan İphone'u övünce bende kendi telefonumu öveyim istedim ama övemiyorum. Demin şarj ettim ve 3 çizgiye düştü bile. Telefon değiştiriyorum mecburen fakat anlayacağınız üzere telefonlardan anlamıyorum.

Ne tavsiye edersiniz? benim işim "alo alo" ve sms'dan ibaret. fotoğraf falan önemli değil yani, müzik felanda.

iphone demeyin, onu çözene kadar benim götüm çıkar, şöyle basit ve kullanışlı ve bitmeyen şarjı olsun.