Reise Reise etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Reise Reise etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

14 Kasım 2010 Pazar

Madrid'e gidip Arena da boğa kesecek sanki...

Kurban bayramı yaklaşıyor. Aslında bayram geldi de diyebiliriz. 4 günlük bayram haftasonlarının sponsorluğunda 9 güne çıkınca "kıroyum amma para bende"ciler soluğu yurt dışında almaya başladı.
Şimdi nasıl eleştireceğimi de bilmiyorum, yazarak anlatılmaz. Gelip görmeniz lazım.
Gidilsin tabi, görülsün dünya gezilsin. Buna hiç karşı değilim. Keşke her insanın imkanı olsa da çıkıp gezebilse dolaşabilse dünyayı görebilse. Ama dini bayramları bu tarz şeyler için 'kullanan' insanlar ilginç ve tiksinç geliyor bana. Doğru kelime 'hak etmek' sanırsam. Sen bütün bir yıl dinden uzak dur, sonra o beğenmediğin dinin sayesinde git haçlı ordusuna tonlarca para yedir. Ne o dünyayı gördüm... O uçak biletine verdiğin paranın yarısı bu yıl kızılaya ver, sana vekaleten kurban kessin...

Dün gece 4de Madrid uçağı vardı. Tur şirketi düzenliyormuş. Özel uçak. Rutin dışı uçak. Gecenin 4ünde beynimi sikmelerini çekmek zorunda kaldım.
Hayır gidip Arena da boğa keseceksen hiç sıkıntı yok, ama ben nerden bileyim ispanya'nın gümrük kurallarını be yav.

15 Haziran 2010 Salı

Dünya büyük mü küçük mü bana sormayın.

"Amerika gezim iptal oldu yau hahaha" diyen adamlara hep özenmişimdir. Aslında ben kimseye özenmem, bu adamlarada hiç özenmedim gerçi ama böyle bi tarz'ları oluyo. Bu tarzın adı aslında genel olarak "vay orospuçocuğuna bak" tarzı. İyi anlamda değil, tamamiyle söylendiği gibi kötü anlamda. O yüzden asla özenmişliğim yoktur. Ama hemen vurmayın bana dostlar, ilk cümlemde neden özenmediğim halde özeniyorum yazdığımı anlatmama izin verin.
Ömrü hayatım boyunca bir çok ülke gezdim. Evet, kıskanabilirsiniz belki. Beni ilk gördüğünüz yerde "senin amına koim" de diyebilirsiniz belki. Tamamiyle anlayışla karşılamam. Bildiğiniz üzere avusturya doğumlu olduğumdan şengen olayı çıktıktan sonra bir çok ülkeye gittim. Hepsini şimdi saymak isterdim ama gitmediğim ülkeleri saysam daha az yer kaplar ve okumanız da daha kısa sürer.
"O kadar ülke gezdin...." diye gelmeyin bana, çoğu ülkeye ben tesadüf eseri ve hiç gezmeliğine gitmedim. Galatasaray 2 yıl önce Hertha Berlin'i kurada çekmeseydi Berlin'e hiç gitmişliğim olmazdı. "ooo yaşıyosun..." da demeyin be dostlar. Berlin'e gittim noldu?.. Gezebildim mi?.. Hayır!
Gittiğim bir çok yere gezmek için gitmiyorum, bir amacım olduğundan gidiyorum o amacı tamamladığımda hiç bir yere bakmadan geri dönüyorum. O yüzden gittiğim ülkelere aslında hiç gitmedim ben.
İlk yaz (güneşli kumsallı) tatilimi 97 senesinde ailemle beraber Antalya'nın Belek beldesinde yapmıştım. 13 sene önce. Ondan sonraki en büyük tatilim İstanbul'u çevreleyen adalar oldu. En uzağı ise Marmara adasıydı. Yani "vaayy şekil sende haaa" demeyin sakın. İstanbul'da yaşayıp deniz görmemiş insan istatiğini varsaymazsak bu şehirde yaşayıp adalara gitmeyen insan yoktur sanırsam.
Güzel ülkemizin başkentini de bu sene ilk defa gördüm. Öylesine gitmedim. Sınav vardı o yüzden gittim. Sınav olmasa gider miydim? Hayır. Bundan sonra gitmeyi planlıyo muyum? Mecbur kalmadıkça hayır.
Aslında gezmeyi çok seven ama gezmek için hiç bir şey yapmayıp birilerinden medet uman bir insanım ben.
Milano'ya gidip Duomo denilen kocaman bi kilisenin fotoğrafını çekip internette 100 euro'ya sattım bir kaç ay önce. Milano'ya niye gittin diye bi sorun. Marco diye bir arkadaşım Kargo şirketinde çalıştığından hergün Innsbruck - Milano arası gitgel yapıyordu. Bana da bir gün gelmek ister misin dedi. Tamam dedim. Tamamiyle bundan ibaret.
Marco ise 3 hafta önce beni arayıp "İstanbul'a bilet aldım, geliyorum. 14 Haziran - 23 Haziran arası oradayım, araba kiralayacağım, Pamukkale ve Ölü denizi mutlaka görmeliyim, sende boştaysan sende gel" dedi.
"Tamam" dedim.
Evet bugün 15 Haziran. Ve ben İstanbuldayım. Marco ise hala Innsbruck'ta.
"eee hani gelecekti 14 haziran'da"
Evet gelecekti, 14 haziran'dan bir iki hafta önce pasaportunun süresinin geçtiğini fark etseydi gelecekti. "Fethiye gezim iptal oldu yau hahaha"......

7 Mayıs 2010 Cuma

Ankaranın yolları taştan


Eveet, büyük gün geldi çattı. Yarın Ankaraya gidiyorum. Hayır arkadaşlarım, Fenerbahçe deplasmanına gitmiyorum. Zaten ne işim olur bir Galatasaraylı olarak Fener deplasmanında? Pazar günkü YÖS Sınavına gidiyorum. "İstanbul'da yok mu o sınavdan" diye soranlarınız mutlaka olacaktır. Hayır efendim, taze bitmiş. Yok. Yös sınavı ne ola ki diye soranlar da olacaktır elbet. Onu da Google amcaya sorun çok merak ediyorsanız.

Hadi bana bol şans. Size de alağsmaldık

uzaydan tek görünen semt eyüp, bunuda ömere ısmarladım. hadi bakalım

4 Mart 2010 Perşembe

Arkalara doğru ilerleyelim lütfen

1 yıla yakın bir süre Atatürk Havaalanında çalıştım ve bu süre içersinde hayatımda ilk defa servisle işe gitgel olayından faydalandım. Diğer binilen servisleri bilemem ama benim servisimde herkes hergün kafasına göre bile otursa benim yerim belliydi. Arka dörtlünün ya en sağı ya da en solu.
İşi bıraktım, Avusturyaya gidiyorum. Tatile. Yarın sabah 6:35 de kalkıyor uçağım. Ben çekin'i mi şimdiden halletim.


Uçağın kıçında, en sağda. Bence first class'dan daha güzel (tabi tabi). Neyse diyeceğim o ki, hep şu online check-in muhabbetini merak etmiştim, ama beceremem diye korkmuştum. Birilerine bir şey sormaktan da nefret eden birisi olarak hep bugüne kadar ertelemiştim. Aslında yine o kuyruğu beklemeyi göze almıştım ama dün sevdiceğim Trabzona uçarken Can'cım THY'nin otomatlarında bu işlemi yapınca "vay anasını be" dedim, ve neden olmasın deyip bende şansımı denedim. Sanırsam başarılı oldum. Bi tek evde printer olmadığı için Biniş kartımın çıktısını alamıyorum. Onu da artık kuzenden istiycem.
Bu arada gözünüzden kaçmamıştır eminim, Lufthansa ile uçacağım. Bugüne kadar da en çok tercih ettiğim havayolu şirketidir kendisi. Her ne kadar logo'sundaki renkler sarı lacivert olsa bile severim çünkü bana hep çatal-bıçak ikilisini, yani doğal olarak yemek yemeyi anımsatır.

6 Mart 2009 Cuma

Çeklist


6 yaşımda Innsbruck SK'nin altyapısında futbola başlarken bizim hoca öğretmeye başlamıştı bu tarz şeyleri. İtalyaya kampa gitmeden 2 hafta önce herkesin eline bi liste verir "bu listeye göre hazırlayın bavulunuzu ne bi eksik ne bi fazla" derdi. biz gider annemize verirdik o hazırlardı. yıllarca böyle olmuştur bu olay. 17 yaşımda futbolu bırakmadan önceki son kampımda bile hala çeklist'le dolaşıyordum. Ama gel görki 11 yıl boyunca yılda en az 2 kere bu olaya teşfik edildiğim halde alışkanlık haline getirememişim bu olayı.
İstanbul'a dönerken yine annem hazırladı bavullarımı. "Elektronik melektronik ne alcaksan onları kendin hazırla yavrum, ben anlamam sen onları kendin hallet" dedi. "hıııaaaa" dedim bende evet niyetine. Sonra noldu? Mp3 player ve daha da önemlisi Fotoğraf makinamın şarj aletini orda unutmuşum. Ama onun yerine en önemli şeyi almışım.
Benden size tavsiye ey sanadiyorumbirader okurları. Tatile matile çıktığınız zaman mutlaka 2 hafta öncesinden bir çeklist ayarlayın.

5 Aralık 2008 Cuma

Road to Berlin, ve dönüş hikayesi

Benim için aslında bu deplasman pazartesi sabah 9 da başlamıştı. Çünkü Patron çarşamba perşembe ve cuma geceleri için bana gece şift'ini vermiş. Çarşamba maç olduğundan pazartesi sabah 9 da kalkıp doktora gidip uyduruk bir hastalık bulmam gerekiyordu. Hem doktora gitmişken annemin itinayla haftada bir "oğlum git bi kan tahlili yaptır, bi çekap yaptır, bi baksınlar bakalım herşey iyi mi değil mi?" diyip nasıl düşünceli bir anne olduğunun gösterişinin karşılığını kan testi yaparak gidereyim dedim. İçi rahatlasın kadıncağızın diye.
Gittim doktor'a önce kan testi yaptırmak istediğimi söyledim. Peki dedi, aldı 3 tüp, hazırladı iğneyi, ben o sırada açtım kolumu, ve pazıma kemer gibi bir şey geçirip iyice sıktı. Bir an kendimi uyuşturucu bağımlısı sandım, iğneyi vurduğu an sanki eroini pompalıyomuş havasına girdim. Gözlerimi yarım kapatıp kendimden geçiyomuşum gibi yaptım. Doktor ise o esnada tüpleri tek tek doldurmaktaydı. Doktor işini bitirdikten sonra bana "niye öyle uçmuş gibi bakıyosun" der gibi baktı. Ben hemen toparlandım. Yapıştırdığı flaster'e bir göz attım, ayıcıklar mayıcıklar vardı. "Bu ne" der gibi baktım "sen tee 3 yaşından beri bana geliyosun, o günleri hatırladım da ondan" dedi. Allah'tan doktor erkek değil yoksa ipne mi lan bu diyebilirdim. Teşekkür ettim, tam yediğim şot'un etkisiyle dışarı çıkmaya hazırlanırken "aaa ben asıl şey için gelmiştim" dedim. "Ney için" dedi "öhöhö çok hastayım yau ben" dedim güldü. "Yau valla" dedim inanmadı. "Tamam gerçeği açıklıyorum, 2 hafta sonra istanbula gidecem, ve halletmem gereken bir ton iş var fakat patron izin vermiyor, bende hasta raporu götürüp işlerimi halledecektim" dedim. "Hah şöyle kaç gün hasta kalmak istiyorsun?" dedi şaşırdım "perşembe gecesine kadar olursa harika olur" dedim yazdı raporu ve mutlu mesut şekilde ayrıldım ordan. İlk yaptığım iş patronu arayarak "çok hastayım, gelmiyorum perşembeye kadar" dedim üzüldü adamcağız. Bende eve gidip şu 2 sopalıyı yapayım dedim.
Eve geldim bir şey yapmadım, tüm gün yattım, nete falan takıldım öyle sabaha karşı 5buçukta uyumaya gittim. Salı sabah 9da kalktım şu an neden o saatte kalktığımı hiç hatırlamasam bile yapacak bir şeyim vardı galba. Ama hiç bir şey yapmadığımı hatırlıyorum. Sopalıları boyamaya akşam 4-5 gibi başladım gece 11de bitti. 2 sopalı 1 pankart. Gece 3 de buluşup yola çıkacaktık 9 kişi (2 araba) 4 saat napayım lan ben dedim, tam o esnada Halil "gel buluşup bişeyler içelim" dedi. tamam diyip yola koyuldum.
Buluştum onla, sonra 2şer bira alıp halile gittik. Ömer'de ordaydı, ama o uyuyodu. önce hiç bişey yapmayalım uyusun dedik. Sonra 2 dakika da bi mesaj geline ve bu uyanmayınca çıldırdım. çükümü çıkarıp suratına vurmayı planlasam da halil beni bu fikirin kötü olduğunu, yapmamam gerektiğini lakin kendisine yapılıdığı taktirde katil olabileceğini söyledi. Bende tamam dedim ve yapmadım.
Saat 2ye doğru Ömer'de uyandı, ve ona planımı anlattım. Herzamanki gibi güldü. Tam o esnada Halil'in annesi odaya girdi, ve kahvaltı edip etmeyeceğimizi sordu. Ben yok yengecim demeye kalmadan halil atladı hadi gel kahvaltı edelim öyle çıkalım diye. lan ne kahvaltısı sabahın 9undan beri uyanığım diyecektim ama içimdeki ben'e söyledim bunuda. Oturduk sofraya, en çok yiyen ben oldum gözetlediğim kadarıyla. Bu ama benim aç olup olmamla alakasız bir durumdan ibaret. yemek görünce yiyorum. zeytin falan güzeldi. yağ.
O esnada diğer halil'den telefon geldi, yoldaymış geliyomuş diye. tamam dedik ve hazırlanıp çıktık yola. önce eve uğrayıp yaptığım sopalı pankartları ve çantamı aldım, sonra bizim benzinliğe uğrayıp doktordan aldığım raporu Halile verdim o da arkadaşa verdi, patrona iletsin diye. Sonra Murat diye arkadaşı almaya gittik, sonra diğer 5 kişiyi.
Yola koyulduk, ve benim dilimde durmadan "Nürnberg, Nürnberg" çünkü orda durcaz arkadaşlarla Bavyera tayfasının kaldırdığı otobüsle buluşup konvoy şeklinde berline kadar gidecez. Çünkü Berlin'e hepimiz ilk defa gidiyorduk, hem o tayfayla gidersek tüm herkesle de buluşuruz falan diye planlar projeler ürettim kendi kafamda. Ama heralde söylemeyi unutmuş olcam ki Nürnberg'e 45 km kala uyuya kalmışım. Uyandığımda çiş molası için bir yerde durmuş vaziyetteydik. "Nerdeyiz biz" dedim "bilmiyoruz" dediler "Nürnberge kaç kilometre var" dedim. "Nürnbergi geçtik moruh" dediler. Moruk kelimesinden tiksinsem bile o an başka bir şeyden daha tiksiniyordum. Nürnbergi kaçırmamızdan. Hemen telefona sarıldım, Feridun'u aradım. "Abicim naber... iyi ya bak şey dicektim biz sizi ıskaladık... he.. işte onu soracaktım, tamam biz o zaman bidahaki mola yerine gidelim oranın ismini ben sana mesaj olarak bildireyim siz de orda durun ordan itibaren gideriz kol kola ..... tamam ..... oldu hadi görüşürüz" dedim. O ise "Alo.... iyi abi sağol sen nasılsın..... bizde şimdi yola çıktık... şimdi yola çıktık yeni.... tamam abi olur.... mesajını bekliyorum... görüşürüz" dedi
Sonra gazladık ve 10 km sonra "Streitau" diye bir mola yeri gördük. Hemen mesaj attım. Cevap geldi. 20 dakika geçti görünür de kimse yok. Arkadaşlara sordum "ulan biz kaç km geldik nürnbergden sonra" "taş çatlasın 70" dediler "iyi uyumuşum lan" dedim "hee" dediler. Beklemeye devam ettik.
Bi 15 dakika sonra telefon açtım tekrar "nerdesiniz" dedim "yola çıktık işte geliyoruz şöföre söyledim o biliyormuş orayı falan" dedi "beklemeye devam o zaman" dedim "hehehe" dedi.
Bekledik...
Arkadaşlar da huzursuz oldu arabada "20 dakikaya burdalarmış" dedim. Devam bekledik. Hayır beklemesi sorun değil, dışarsı resmen buz gibi. Bir de rüzgar var. arada hava almaya sigara içmeye çıkmak bile pişman ediyordu insanı. En sonunda gidip biraz sıçayım da vakit geçsin dedim. Tuvalet Alafranga ama kapağı mapağı yok, bırak oraya oturmayı, orda işemek bile sağlıksızdır dedim ama işedim yine de. İşerken acaip dumanlar çıktı sidikten. bu havanın ne derece soğuk olduğunun kanıtıydı.
Sonra tam tuvaletten çıktım bi baktım otobüs geliyor. Sevindirik oldum. Sinan abi başta olmak üzere indi otobüsten "hadi çabuk binin" dedi "abi biz konvoy yapıcaz binmiyoruz" dedim "hee öyle mi" dedi "evet" o sırada Feridun ve Eren kapıdan dışarı yaslanıp "Enis nerde enis nerde" diye bağrıyolardı. Gittim selamlaştım. Sonra tam arabaya yöneliyordum ki aklıma 5 kişi sıkış sıkış oturacağımız gerçeği geldi ve ben sinan abiye dönüp "abi boş 1 yer var mı?" dedim "gel gel" dedi gülerek. bende koşarak girdim otobüse. bi baktım otobüs "enis enis inan" diye bağrıyor Daddy cool melodisiyle. utandım. duygulandım. ne yapacağımı şaşırdım. sağolsunlar.
Sonra direkt Başar abi elime bira tutuşturdu. "ve eveeeet deplasman otobüsüne hoşbulduk" dedim. Direkt bestelere giriş yaptık. Berline geldiğimizde sustuk. Biz iner inmez otobüsten hollanda otobüsü geldi. Hasan abi çıktı otobüsten Ersel ve Tolgayı sordum. Gelecekler bekle dedi gülerek.
Sonra Erseli buldum. Sarıldık öpüştük koklaştık. Hala aynı sakin Ersel öyle takılmaya devam ediyor. Tolga da pek fazla zaman geçmeden belirdi. Saç sakal harika olmuş bu arada. Orda söylemedim burdan yazayım. Okuyup okumadığını test ederim böylece.
Neyse efendim. Dedik şehire gidelim. Kreuzberg falan. Türkiyeymiş orası görelim bakalım dedik. Ve 100 kişi metro istasyonuna yürümeye başladık bestelerle. Metroya bindik. Hakkaten raydan çıkacak sandım bir an çünkü tren resmen aşırı sallandı. zaten ondan sonra hep "zıplayan ibnedir löylöy" diye bağırdık. Çünkü hepimiz ölümden korkuyoruz.
Cottbusser tor durağında indik, sonra dışarı çıktık tekrar istasyona girdik bir şeye daha bindik çok karışıktı yani. kafam da iyi olduğundan sadece koyun sürüsündeki koyun gibi diğer koyunları takip ettim durmadan. Tabi bizim tayfaya koyun sürüsü demiyorum, yanlış anlaşılmasın, örnek veriyorum. Yoksa ne tür bi hayvan olduğumuzu gittiğimiz şehirdeki insanlar direkt anlıyor yani.
Sonra ben iyice yoruldum. çünkü o 70 km dışında neredeyse 30 saattir hiç uyumuyordum. Maça da daha 4-5 saat vardı. Ve çok boktan bi hava vardı. Bakmayın siz maç esnasında havanın güzelliğine. gündüz kar çamur her bokun içine bastık yani.
Sonra McDonalds'a gittim, karnımı doyurayım, halsizliğim gitsin diye, çünkü hakkaten bir ara yorgunluktan olsa gerek acaip kötü olmuştum. McDonalds'da beleşe burger yedim, içtiğim beleşe biralardan sonra iyi geldi. Ha tüm yol boyunca içtiğim biralar, yediğim yemeklere para vermedim doğru, ama bu çaldığım anlamına da gelmiyor ona göre. Çok sevgili arkadaşlarım aldılar bana tüm herşeylerimi.
Ondan sonra Merkezde bir yerde tüm diğer tayfalarla buluştuk. Faruk bana meşale emanet etti. Tam o sırada Tolga'yı tekrar gördüm. Sonra bi saniye gelcem diyecekken bi baktım yanında Gökhun duruyomuş. görmemişim. Evet şarbon olan Gökhun. "Gökhun bak bu Enis, yani inan, enis bak şarbon" şekli bir şey oldu kendi aramızda. Sonra onlarla takıldım. Merkez de tahminen bir 300-400 kişi toplanmıştık, bi o kadar da polis vardı. 10 polisten biri ise hep kamerayla dolaşıp bizi çekiyordu. "ulan" dedim "harbi deplasmana benziyor, bu sefer şahane olcak heralde, diğer yerlerde böyle deplasman tayfası gözüyle bakmıyorlar yoksa bize" dedim Eren'e "harbiden aga" dedi.
Yine trenlere sıkıştık ve güzel bir kızın yanında yerimi aldım. sıkış sıkış olduğundan arada kızla vücut daha doğrusu mont temasında bulunduk. hoşuma gitti. 2 durak sonra kız indi yerine fatih kardeşimiz oturunca uzaklaşmaya çalıştım.
Stadın önünde yine panik havası esti. Şöyle ki trenden iniyoduk stada giderken baktım bizim tayfa birisini ortasına almış sözlü sataşma var. Önce herhalde yine fener formalı biridir dedim sonradan öyle olmadığını fark ettim. Olaya zaten Sinan abi direkt müdahale edip "tamam tamam yürü yürü git" diye ayırmaya çalıştı fakat eleman Sinan abiye diklenip "bağırma lan bağırmasana lan" diye bağırınca koşarak yanına gidip kafasının arkasından bir yumruk attım. o an herkes çullandı çocuğun üstüne sırtına ve kafasına 3-5 arası yumruk daha salladığım halde performansımın altında olduğumu fark ettim ve tekme sallamaya başladım. Kıçına baldırına durmadan tekmeler salladım. Polislerin araya girmesiyle direkt kapşonu kafaya geçirdim ve uzaklaştım olay yerinden. Sonradan ortaya çıktı ki Mami'nin bacağına işemiş puştun evladı. İyi ki dövmüşüm. Hem stres attım azcık.
Neyse sonracığıma bi baktım stad önündeyim ama pankartlar daha arabada. Bi koşu pankartları aldık. Meşaleleri ayakkabı içine falan saklamaya çalıştık, benimki zenci çükü gibi olduğundan dışarda zulaladım içeri sokmamaya kanaat getirdim lakin polisler aşırı kontrol ediyordu herkesi.
Sopalı pankartları kontrol ettiklerinden daha üst baş kontrolünden önce sopalıyı açtım adama gösterdim "bunu alamayız" dedi "oha niye" dedim. "Burdaki amblem tekerlekli sandalyeye benziyor, daha demin birisi tekerlekli sandalyeyle çizilmiş gs arması sokmaya çalıştı bu da ona benziyor" dedi, kast ettiği Galatasarayın ilk amblemi. Gökhun geldi noluyo diye sordu olayı anlattım hayvansal bir reaksyonla "OHAAA OHAAA" diye bağırdı 3 kez. Stadda o kadar ses çıkardı mı? sanmıyorum. Neyse adamla baş edemedik, gittik emanetçiye ve orda teslim ettim sopalımı. Kadın sopalara numara yapıştırdı, kağıda da bir numara yapıştırdı, bende sopalara heralde sandı bu salak diye iç geçirip kadına "sopaları al ama pankartımı ver" dedim çıkarttı verdi. Acaip bir mutlulukla koştum tekrar Gökhun ve Tolganın yanına, onlarda sevindirik oldu. Sonra davulu da bir şekilde içeri soktuk derken ikinci kontrol. haydaaa atilla maydaaa. Ama orda bi bok olmadı. ama baya kontrol ettiler yani. Zaten İbo alıntı olmuş sonradan duydum bunu. Adamlar meşaleye el koyup elemanı içeri bırakma olayı bile yapmıyolar. direkt tutukluyolarmış. vay anasını.
Neyse efendim yavaş yavaş sıkıntı bastı bundan sonrasını kısa kısa geçiştircem.
Maçın başlamasına dakikalar kala tartan pistte duran görevliye 2 pankartımı da emanet ettim, ve "sen göz kulak olcan dimi aga" diye soru yönelttim "evet" dedi. bende verdim ve tribüne çıktım. daha maç başlamadan 3 kere yerimi değiştirdim ve en sonunda ideal yeri buldum. En ön sıra.
Tolga, Gökhun, Eren ve ben bir arada durduk maç boyu, ilk yarı göbek tayfa yukarda dursa da çıkmadık oraya çünkü sıkış sıkıştı. zaten 2 kazak ve kalın mont giymişim üşürüm diye. Sıcak bastı ama resmen bir ara. 85. dakika da aynı böyle olursa valla üstümü değiştiririm diye iç geçirmedim değil. Gerçi yaklaşık 40 saattir uyanığım ondan da ateşim çıkmış olabilir dedim ama sanırsam alkoldendi bendeki sıcaklık.
Maç başladı. Devre arası oldu. Tolga fenalık geçirdi. İkinci yarı başladı. Gökhun Burak1905 le görüşmeye gitti. Geri döndü. Tayfa bizim ön tarafa geldi. Sıkış sıkış oldu yine. Yine sıkıntı bastı. Penaltı oldu. Gol oldu. Sevindik. Meşale yaktık. Üstüm başım yandı. Polis biber gazı bombası attı. Öksürdük. Şarbon tükürdü. Maç bitti. Pankartlarımı almaya gittim. Emanet ettiğim ibnenin evladı başkasına vermiş. O başkası benim arkadaşım olduğunu söylemiş o da öylesine vermiş. aramızda demir ve 3 metrelik uçurum olmasa sarılcaktım gırtlağına pezevenkin. lakin en çok emek harcadığım pankarttı. 2 gün uğraşmıştım. Sağlık olsun napalım.
Maçtan sonra eve dönmek için arabalara tıkıştık. Uyudum. Uyandım. Hala berlindeyiz. Yine uyudum uyandım. Hala berlindeyiz benzin istasyonuna uğramışız. Uyudum uyandım. Leipzig. Uyudum uyandım. Nürnberg. Uyudum uyandım. Münih. Uyuyamadım bir daha. ve Innsbruck.

Foto ekleyip yayınlayacaktım yazımı. ama elime foto geçmedi ki. Şarbon paristen dönsün de ben davul çalarkene çektiği fotoyu yollasın.

24 Ekim 2008 Cuma

Andiamo a Vienna


Oh FCW... Wir sind da... jedes spiel... isch doch klar... 2. liga... tut schon weh... scheissegal... oh FCW!!!

2 Ekim 2008 Perşembe

Fotoğraflarla Venedik

İşte fotoğraflarla anlatayım Venedik hikayemizi dedim.

- Burda park etmiştik arabayı, en üst katından böyle şehire bi ilk bakış sergiliyosunuz işte

- ahan bu da şehire ilk bakış, burası da hala otopark

- buda annem böyle poz verdi, çünküm annem kendini bildi bileli venediği görmek istiyomuş, bende kafadan başladım böyle anne poz ver demelere

- babam eksik kalmasın diye onu da çektim böyle, kıskanır yoksa.

- burda da bi adam uyuyodu, pozunu bozmadan çektim fotoğrafını

- efenim, bu dükkanda annemler alışveriş yapmaya girdiler, hiç bişey almadılar gerçi ama onları beklerken böyle dükkanın dışındaki aynadan kendimi çekeyim dedim.

- babam yine kıskandı, beraber çekindik.

- bu da dükkanın içi, selin maskeyle foto çektirdi, kadın "no photo no photo" diye atladı, sörry dedim çıktım dükkandan. (maskeyi satın almadık)

- burda da adam böyle süpersonik şey yapıyodu bidahaki karede ne yaptığını göreceksiniz.

- evet, bu adamın yaptığı zamazingo, böyle selinin adını yazdı, selin o şeyin arasına fotoğraf koyabilecek, 3 euro.

- bu ne bilmiyorum vitrinde vardı, komple takım 350 euro, satın alanı sikeele.

- bu işte o ünlü köprü "grande canale" nin orda. çekeyim sizi dedim ailemin fotoğrafını çektim.

- bu da bişey.

- yemeğimizi beklerken annem o gondollara bakıp "ah levent, 100 euro ödesende şuna binsek" diye iç geçirirken.

- köprünün ordaki pazardan bi kare. süpersonik.

- bildiğimiz venedik aga.

- bu da öyle. grande canale. büyük kanalizasyon

- bu adam aşmış.

- hotel canada. iki yıldız. ömere selam.

- Galatasaray. Aslan. felan derken "buba seni çekem mi"

- tabi ben yine farklı olurken.

- ne binası bilmiyorum ama çektim işte.

- bu da öyle bişey.

- aha o kulenin tepesinden çektiğim venedik fotoğrafı.

- kulenin tepesindeki çan. beşiktaş tribününde mevcuttur aynısı.

- bu da ordan.

- bu fotoğraf venediği tanımaya yeter. meydan gondollar. farklı bişey yok yani.

- bu da san marco nun diğer tarafı.

- selin şapkasının önünden sarkan saçlarını kenara çekerken. bi türlü beceremedi şu saçları arkaya yatırmay. beceriksiz.

- bu da işte arka taraf dediğim yerin tamamı. çok süper.

- "çek lan"

- "çeker misin babacığım"

- yem almaya paramız yetmediydi, ama poz vermek istedik.

-yem almaya paramız yetmediydi, ama poz vermek istedik vol 2.

- soldan sağa: babam annem selin.

-böyle kulenin dibindeki cafe de kahve içerkene.

-"höhöhöh bakiiim, siiil bunuuuu"

- bu fotoyu çeken garson kızdı. sarışın bi italyan kızı. abi acaip güzeldi laaan. hakkaten güzeldi kız.

- gucci'nin madem çakmasını yapıyonuz bari direkt yanına yapmayın lan (pucci) (bence bu fotonun üstüne tıklaYARAKtan büyültüp bakınız)

- işte böyle eve dönerken bindik bi vapura böyle çektim binayı

- herkes sola bakıyoken (ne olduysa artık)

- hani ünlü köprü falan dediydim ya. aynısı aşağıdan. rialto yani

- sanatsal olsun dedim. küçükken bi boka benzemiyo ama fotoyu büyültünce güzel. fotoşop yapan şahane wallpaper yapabilir yani.

- bu da oranın binaları.

- işte bu böyle bi bina, önünden oranın yerlisi botla geçiyodu, fotoğrafını çekeyim sanatsal olsun millet sevsin beni istedim.

- bu da hiç bir film'de veya venediği tanıtan bir klip'te gösterilmemiştir, ama var. evet bu sporun adı kajak mıydı neydi?

- kızın suratı o kadar güzel değildi ama bacaklar süperdi. çektim fotoğrafı ama objektiften bakmadığımdan biraz kaymış ters olmuş. ama güzel bacaklar.

- annem ve babam (eve dönüş yolunda)

- galba ilk aile fotoğrafımız. ben arabayı kullanıyordum ama bişey olmadı. ben Türküm bana bir şey olmaz. (bu da eve dönerken)