at work etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
at work etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

2 Kasım 2010 Salı

Gece vardiyası

Yaklaşık 3 senedir çalıştığım her şirketteki ortak tek prensip "7/24 açığız!"
İşte bu yüzden bugün başlayacak ve Aralığın birine kadar sürecek bu gececilik maratonunun cümle aleme hayırlı olmasını diliyorum.

İlk gece vardiyamda kid cudi "day'n'nite" şarkısıyla çıkış yakalamış ve radyonun her frekansında kendine yer edinmişti. O gün bugündür ne zaman gece işe gidiyor olsam "deyınayt dıdıdıdı" diye şarkı söyleyip dans ederek evden çıkıyorum.

5 Aralık 2009 Cumartesi

Uyumaya üşenen insan

Dün gece şiftindeydim. Bu şu demek oluyor ki dün akşam (Cuma 4 aralık akşamı) saat 8de işbaşı yaptım bu sabah (Ctesi 5 aralık sabahı) saat 8de işten çıkıp eve geldim. Gelir gelmez laptop'u açtım. Msn'de falan takılıyorum işte, Ömerle muhabbet falannnn filaaaannnn... derken Emirhan (işarkadaşım) geldi ve msn den "niye yatmadın lan hala" diye sordu. Sonra durdum, düşündüm. "Ulan harbi acaip uykum var ama laptopu kapatıp yorganı üstüme örtmeye üşeniyorum laaan" dedim kendi kendime, sonra bunu aynen kendisine de yazdım. Ona bunu yazarken blog aklıma geldi. Aralık ayının ilk yazısı olsun dedim.
Neyse işte saat şu an 11:21i gösteriyor. Yatayım.

30 Kasım 2009 Pazartesi

İnsanlar - vol. ünlüler vol. 2

Geçen Ebru Destan geldi. Sabah 6da kocaman gözlüklerini takmış. Anlamıyorum böyle ünlüyüm ama tanımasınlar triplerindeki insanları. Ama iyi biriymiş, Tümer gibi "beni tanımıyon mu" şekli yapmadı "uçuş kartınızı alabilir miyim" dediğimde "aaa tabi pardon" diyip çıkardı verdi (uçuş kartını..).
Ayrıca bu vesileyle Türk magazin basınını eleştiriyorum. Sol elinin orta parmağının işaret parmağına bakan tarafında ince bi dövmesi var. Bir şey yazıyor orda. O şifreyi nasıl çözemediniz, nasıl fark edemediniz kınıyorum sizi.

Bi de şunu söylemek istiyorum. İsmail YK'ya herkes bok atıp duruyor. evet bende sevmiyorum, evet bende tiksiniyorum kendisinden. Ama öyle zenginlik şöhret götünü kaldırmamış, bir kaç ay önce mağzamıza geldiğinde 200 euro nakit verdi, dedim "hacı bunu bozamam" - "nabcaz" dedi, dedim "bozdurmak lazım" kendisi gitti biyerden bozdurdu geldi. Çoğu o çok sevdiğimiz ünlüler "git bozdur o zaman" der. Bende dellenir anasına küfür ederim, ama İsmail YK netice de medeniyet görmüş, Almanya görmüş bir vatandaşımız. Ona daha fazla saygı duyulmasını istiyorum. Sonuçta Kliplerinde süpersonik hatunları da oynatıyo, gözümüz gönlümüz açılıyor. (bu hikayeyi daha önce de anlatmış olabilirim bilmiyorum ama yeni klibini görünce dayanamadım tekrar anlatmak istedim, anlatmadıysam da alın size karakterli bir müşteri hikayesi)

burda da vol bir var

6 Ekim 2009 Salı

Fark var

Türkçe dergiler -> ambalajlı
Yabancı dergiler -> açık

... sergileniyor bu ülkedeki dergi reyonlarında. Genel durum böyle diyelim biz tabi. Bazen aksi olduğu da oluyor ama genellikle böyle.
Sebebi nedir diye sorgularken mağazada ki dergicimiz Ozan (bazılarına göre yapışık ikizim olurmuş kendileri) cevabını verdi "abi yabancı dergilerin içeriğine bakıyor adam, dolu dolu içerik görüp alıyor. Türkçe dergilerin içeriğinin boş olduğunu anla. Adam vuruyor ambalajı, sadece kapağı satıyor."
sonra düşündüm.. "vay bee" dedim, "Ozan haklı lan galba" dedim, ve an itibariyle dergi çıkarmaya karar verdim.

Benimle ortaklaşa ambalajsız dergi çıkartmak isteyen zengin bir iş adamı arıyorum.
İrtibarat için yorum veya mail atın.

10 Eylül 2009 Perşembe

Day 'N' Nite

pc'yi kapat, traş ol, üstünü giy, yola çık, işe git. işabşı yap, çalış, işten çık, eve dön, yat, uyu, kalk, pc'yi aç, pc'yi kapat, traş o...

8 Eylül 2009 Salı

short story

geeçnlerde bi müşteri geldi
posta gazetesini almış
kasaya geldi
bana bi posta lütfen dedi
güldüm
gitti
hikaye bu kadar

31 Ağustos 2009 Pazartesi

Big in Nippon

Gece türkçe konuşabilen japon bir genç geldi mağazaya. çok şaşırdım. "senin türkçe iyimiş hacı" dedim. "ehiehi sa-ol" dedi. kredi kartıyla ödeme yaptı, baktım japonca imza atıyor. "aa benim adımı da yazsana japonca" dedim. yazdı. acaip etkilendim. japon genç gittikten sonra "ulan bu japonlar saf maf ama bu türkçe biliyo, ya buna türkçe öğretenler çakallığı da öğretmişse. adımı yazmak yerine ya amını sikiyim falan yazmışsa" diye şüpheye düştüm. tesadüf o ya 15 dakika sonra japon bir genç kız geldi. o da türkçe biliyordu. "oha" dedim "bir gece de iki türkçe bilen japon. hemde harbi japon, koreli falan değil"... "ya" dedim "şurda ne yazıyor?" - "e-nis in-oan" dedi. çok sevindim, demek ki diğer japona sadece dilimizi öğretmişiz, piçliği değil.

Not: sikenır'ım olmadığından siken edemiyorum japonca adımın yazılı olan kağıdı, bulursam ederim. edicem.

28 Temmuz 2009 Salı

şey

Bir gün bir müşteri gelecek. tam otuzbir liralık alışveriş yapacak. alışverişi tamamlamak için kredi kartını uzatacak ve bende "otuzbir çekiyorum" diyeceğim. işte o gün kariyerim zirve yapacak.

14 Temmuz 2009 Salı

Those were the days my friend

Geçen hafta Galatasaray kafilesi Hollandaya uçtuğu için bizim mağazaya da uğramıştı. Benim izinli günüme denk geldiğinden kaçırmıştım bu hadiseyi.
Dün sabah Fenerbahçe takımı geldi. Tabiki benim çalıştığım saatte. "ulan" dedim "şansımı sikiyim birader". Şift döndüğüm diğer iki elemandan biri Galatasaray'lı diğeri Beşiktaş'lı olduğundan hiç birimiz hoşnut değildik bu durumdan. "Saat sabahın 6sı ne işiniz var lan bu saatte burda siktirin gidin gece hayatına takılın olum" diyesim geldi.
Aynı esnada Pera Classic's diye bir albüm çalmaktaydı. Bilindik melodileri şarkıları kemanl ve piano ile çalmışlar, sanat işte. Tam bütün takım içeri doluşmuşken bir anda arka planda bir melodi. "those were the days" melodisi. (bilmeyenler için "yarrağımı ye fener" melodisi) Sabah sabah o renklerle karşılaştığım için, o embesillerle karşılaştığım için yaptığım bütün siniri almıştı bir anda o melodi. O besteden şahsen tiksinsem bile o an öyle bir tesadüfün oluşması anlatılmaz yaşanır dedirtecek cinstendi.

Aranızda elbet "hasiktir canım öyle şey mi olur" diyenler çıkacaktır. "oluum iki gözüm önüme aksınki ekmek kuran çarpsın ki" demicem. 40 saate yakındır sırf o olayın verdiği mutluluğu zaten bir ben bilirim. Gerçi hiç bir fenerli futbolcu iplemedi bile o melodiyi duyduklarında, hatta büyük çoğunluğuna sorsam o besteyi hiç duymamışlardır bile ama olsun. Karşımda onlar varken böyle bişey yaşamam benim için güzeldi.
Beşiktaş gelince de inleyen nağmeler şarkısı çalacakmış.

24 Haziran 2009 Çarşamba

İnsanlar - vol. ünlüler

Kenan Doğulu:
Mağazaya adımını atışı sanki basmaya gelmiş gibiydi. Sabahın 6sında güneş gözlüklerini takmış almış yanına ekürilerini direkt cd'lere baktı. Daha o günler Patron albümü çıkmamıştı, en son albümü Festival'de artık antikalaştığından raflarda yerini almıyordu doğal olarak. Geldi bana "Kenan Doğulu Festival albümünü göremiyorum" dedi bende cevap olarak "abi feci sattı bitti" dedim gülerek. Televizyonlarda olduğu gibi espritüel biri sanıyordum kendisini, ama sabahın körü olduğundan mıdır yoksa bana anında kıl olduğundan mıdır bilemicem "vallaha de" gibisinden şaşkın bir cevap verdi. Sonra fotoğraf çekildik (o istedi) ve gitti. (Kıbrıs'a)

Ferhat Göçer:
Playstation Portable'inin şarjı bitmişte bize gelip yükleyebilirmiymiş. "gel gel yükleyelim bari" dedim. Açtık bi psp kutusu çıkardık şarj aletini taktık 1 saat git takıl sen biyerlerde şarj dolunca gel al dedik.
Gitti, geldi. 10 kere teşekkür etti. Onunda manitası yanındaydı. O da benle fotoğraf çekilmek istedi. Sonra gitti. (Azerbaycan'a, 2 gün sonra nette haberine rastladım belçikada konser vermiş acaba psp şarjı o kadar dayandı mı?)

Semih Saygıner:
Çok sıcakkanlı ve çok harbi adammış resmen. Emir diye bir elemanın (Tarkanın tıpa tıp aynısı ses ve görüntü olarak, ve bu adamı tarkan çıkarmış piyasaya) albümü çalıyordu o sırada. Geldi bana dert yandı "hocam bi insan niye kendi taklidini çıkarır ki" diye sorular sordu bende "ehehe evet haklısın abi" demekle yetindim. Keşke sende bir çok taklidini çıkarsaydın be abi, keşke daha çok dünyaca ünlü bilardocumuz olsaydı diyemedim. Fotoğrafa da vakit ayıramadım :(

Ceza:
Bu adam hala niye istanbul'a geliyor anlam veremiyorum, haftada 1 yurtdışına uçarken karşılaşıyoruz. Artık gelip "enis naber" diyor, bende "vaaay kanki bu sefer nereye" diyorum. Hep konsere gidiyor.
Rapçiler böyle aykırı biraz asi olur ya hani, bu hiç öyle değil. Çok canayakın, hatta fazla canayakın. Selam verdiğin an muhabbete başlıyor. "la olum dur işim gücüm var benim çalışyom sen git nereye gidiyosan nasılsa gelcen bidaha anlatırsın" diyemiyorda insan ayıp olur diye.

Shabani Nonda:
Şapkayı geçirmiş burnuna kadar tanımadım önce tabi. Uçuş kartını aldım baktım Shabani yazıyor. Vay dedim kardeşim naber. "how much" dedi. "Forty eight dollars" dedim. 40 dolar verdi "no forty eight, FOOĞĞRTİ eyt" dedim "haaaaa" yaptı 10 dolar daha çıkardı cebinden. Anladım ki yönetim maaşları dolar olarak dağıtıyomuş. Para üstünü verirken çok inceden "şabani nondaaa şabani nondaaaa otuz santimliiik...." dedim. Güldü. Tokalaştık sonra gitti.

O Adam

Bir adam geldi dün. Mağaza'nın sakin ve boş olduğu anlardı. Tipi bir hintliyi andırıyordu fakat memleketini soramadım. Uzun süre kitaplara baktı. En sonunda aradığı kitabı bulmanın sevinciyle kitap ile birlikte yanımıza geldi. Kitabın kapağını açıp elinle olmayan bir kalemi tutuyormuş gibi yaptı ve elini sağa sola salladı mutlu bir ifadeyle. Bu yaptığı işaret hemen hemen her millet tarafından yazı yazma işareti olarak benimsendiği halde yine de tam olarak ne demek istediğini anlamadık. "Ne diyon dayı ne yazcan" dedik. "My name, my book" gibisinden bir şey dedi adam. Yönetici "Sen satın aldın mı o kitabı" diye sordu türkçe. Adam anlamadı tabiki, eliyle hala yazı yazma işareti yapıyordu. Sonra köfteyi çakınca birimiz "sen misin o kitabın yazarı" diye sorduk. Adam sanki o an türkçe anladı ve "yes me yes. sign. my book. you sell" dedi. Yönetici "Yoooook big problem big problem" dedi. Adama kendi kitabına imzasını atmasını engelledi. Adam yıkılmıştı, kahrolmuştu. 1 dakika önce kendi kitabını bambaşka bir ülkenin raflarında görmekten duyduğu mutluluktan uçarken 1 dakika sonra boynu bükük kitabını götürdü aldığı yere bıraktı.
Önce acıdım adama. Sonra güldüm. Sonra "ulan bu adama demek hayatında kimse kitap imzalattırmamış. Nasıl bir şey anlamadım Allahıma." diye sorguladım. Sonra bir daha güldüm. Sonra makarasını yaptık akşam saatine kadar.