26 Ocak 2009 Pazartesi

Zanlı

Tuncay Güney'in 2001 yılında sorgulamasından kalan kayıtlar Televizyon kanallarına dağıtıldığı an telefonum çaldı ve ben duştan çıkıp cıbıldak bir şekilde halıyı ıslata ıslata telefonu açmaya koştum ama yetişemedim. Serçe parmağımla sol kulağımı kaşıma niyetiyle çalkalarken Tuncay Güney'i gördüm ve kurulanıp izlemeye başladım. Belki bu sefer Ergenekon Soruşturmasıyla ilgili olan olayları anlarım dedim ve oturdum koltuğa. Yine bir şey anlamadığımı fark etmem ise pek uzun sürmedi. Odama gittim ve hazırlandım. 15:15 vapuruna yetişmem lazımdı, Dikilitaş'tan sallana sallana aşağıya yürümeye başladım. Beşiktaş'a indikten sonra üst geçit yerine herkes gibi arabalara kırmızı yandıktan sonra hızlı hızlı yürüyerek karşıya geçmeye çalıştım, tabi o noktada karşıya geçenler beni daha iyi anlayacaktır, normal şekilde yürümek aynı istiklal caddesi veya Beşiktaş çarşısında olduğu gibi imkansızdır, slalom çizmek lazım ama bir yandan da karşıdan U-dönüşü yapıp taksim-mecidiyeköy istikametine sapan arabalar ve otobüslere de dikkat etmek lazım, yani anlayacağınız öyle göründüğü kadar kolay olmayan bir hadise.
Karşıya başarılı bir şekilde geçtikten sonra iskeleye doğru aynı hızlı tempoyla yürümeye başladım. Vapurlar'ın kalkmadığı saatlerde bile cıvıl cıvıl olan iskele'de sadece 3-5 eleman dolanıyordu. Oysaki vapuru imkansız kaçırmış olamazdım çünkü saat daha 15:13dü. Hemen denize bakarak bi göz gezdirdim vapur yeni mi yol aldı diye ama yok. O an azıcık yukarda astıkları pankart gözüme çarptı "10 Ocak 2009 itibariyle Kadıköy seferini yapacak olan vapurlarımız tarihi Beşiktaş iskelesinden kalkacaktır" yazısı yazıyordu. Kafamı sola çevirdim ve vapur orda hala yolcu almaktaydı. 5 saniye boyunca koşsam mı koşmasam mı diye düşündüm, sonra şansımı denemeye, turnikeden geçtikten sonra kapıların suratıma kapanmaması için dua edip olabildiğince hızlı koşmaya başladım. İşim git gide zorlaşıyordu, vapuru kaçırmamak için akbili hazır tutmalıydım ve bunu yapabilmek için ise deve kuşları gibi koşarken elimi daracık cebime atıp anahtarlığıma bağlı olan akbili çıkarmaya çalıştım. Tabi ki iki işi aynı anda yapmak zor olduğundan hız kaybetmeye başladığımı fark ettim, aynı anda nefesim de git gide tükeniyordu ve aşırı şekilde terlemeye başlamıştım. Önüme çeşitli engeller çıkıyordu kolkola girmiş 3 erkek mi ararsın, kol kola girmiş 3-5 kız mı ararsın, kol kola girmiş bebek arabaları bile vardı (ikizler için özel) ama ben o engelleri vücudumun kıvraklığıyla atlatıyor aynı anda sol elimle hala akbili çıkarmaya çalışıyordum. Akbili çıkaramayacağımı anladıktan sonra elimi cebimden çıkarıp hız arttırmaya çalıştım. Bu kadar uzun uzun anlattığıma bakmayın, bilmeyenlere söyleyeyim iki iskele arasındaki mesafe 100 metre'den fazla değildir.
İskeleye yaklaşmıştım ki kapılar kapandı ve vapur uzaklaşmaya başladı. peşinden sadece baktım. Haybeye koştuğuma mı üzüleyim, yoksa yarım saat bekleyeceğime mi ağlayayım bilemedim, sadece giden vapuru ve vapurun etrafında kahkaha atan martıları izledim.
Otobüse mi binsem, üsküdara gidip ordan otobüse mi binsem diye düşündüm durdum. ikisini de yapmadım, bekledim... bekledim... daha çok bekleyecektim.

devamı pek yakında......... sizde bekleyin azcık

4 yorum:

  1. Sürükleyici misin sen arkadaşım? Bekliyorum devamını.

    YanıtlaSil
  2. Safa'ya mi gidiyodun lan?

    YanıtlaSil
  3. Giden her vapurun ardından hep biz olduk el sallayan... Ben hala sindiremedim bu iskelelerin yer değiştirmesini ne büyük bir saçmalıktır.

    Birde nacizane bir tavsiyede bulunayım motorla üsküdar-doğancılar dolmuşuyla kadıkoy yaparsan büyük ihtimalle trafiğe takılmadan ve vapurla aynı sürede kadıkoye varırsın.

    YanıtlaSil
  4. @siyahh: evet onu daha önce denemiştim ama trafik yüzünden 1 buçuk saat sürmüştü, vapurla hertürlü daha hızlı. belki otobüse binsemde olurdu ama trafik durumuna bağlı o da

    YanıtlaSil