14 Mayıs 2008 Çarşamba

Haydi İstanbul'a gidek volüm 2

Biletimi bir kaç gün evvel aldığımdan biletler eve değil havaalanına gitmişti. Elektronik postayla gelen haberde ise havaalanında biletlerimin hazır bulunacağı söylenmişti. Söyledikleri gibi havaalanına gittim, ama havaalanı eşşek ziki kadar kocaman. Modul c yazmışlar maile, ben b ye gitmişim, sora sora bağdat bulunur ya, az daha yol katetsem bağdata varacağıma inanmaya başlamıştım, sonunda aklı selim bir security beni doğru yönlendirdi, C’den gittim biletimi aldım ve bana “Enis bey, gate B17 den gireceksiniz” dediler, bende “Gate 7 bence çok iyi tribün, B17 kimin? O da mı yunan takımının tribünü?” dedim. Meğersem beni tekrar B ye göndermeye çalışyomuş yer hostesi. Zaten boşuna yer hostesi değil, salak suratlı salak. Tekrar 17.6 kg’luk bavulumla, ve 5er kiloluk 2 el çantamla B’ye doğru yürümeye başladım. Süründüğüm Deodorantın etkisi geçmeye başlamıştı, oysaki reklamlar da deodarantı sıkıp 24 saat anti-ter garantisi veriyorlardı. Gerçi koltuk altım pek terlememişti. Sırtımdan kıçıma kadar baya terlemiştim, ders oldu bana, bundan böyle göte de deodorant sürülecek.

Sonunda B’ye vardım. Verdim bavulumu. Ve pasaport kontrolüne yöneldim. Heleşükür bavulun ağırlığından kurtulmuştum. Gerçi tekerlekli bavul. Fakat sürüklemesi bile bi dert. Paso topuklarıma çarpıyor. Pasaport kontrolünde ki memur fotoğrafla karşılaştırmak için tip tip suratıma bakması yetmiyomuş gibi, bu sana benzemiyor demesi beni güldürdü. Çünkü aradaki tek fark o günler dudağımın üstünde ufacık bi sivilce. Belki büyük. Ama sadece o yani. Hatta traş bile oldum yani, fotoğrafa tıpa tıp desem yeridir. İyi geç dedi. İyi geçtim. Çantamı o kontrol bantına koyup içeriğini kontrol eden lavuğa bi göz işaretiyle “çaktırma” dedim. Anlamadı. Zaten anlasa şaşardım. Ama içinde bomba yoktu. Keşke göz işaretimi ciddiye alıp ufak çaplı bi olay olsaydı. Ne komik olurdu diye içimden geçirirken dit dit etti arasından geçtiğim kapa kasası. Meğer kemerimi çıkarmayı unutmuşum her zamanki gibi. Tekrar dön. Kemeri çıkar ve x ray dedikleri aletten tekrar geç. Tabi yine öttü. “kollarını aç” dedi sikuriti. Bre mına koduğumun çocuğu. Ben senin anana bacaklarını aç diye emir veriyo muyum? Rica etsen olmuyo mu eşşoğlu eşşek diyesim geldi. Demedim tabiki.

Elindeki pingpong sopasına benzeyen aleti orama burama sürdü. Bi ara götümün ordan geçerken ditledi alet. Güldüm. Heralde demir sıçacam birazdan diye espri yapasım geldi, ama adamlarda ki tip beni iyice korkutmuştu bi kere. Aldım çantamı kemerimi. Ve tuvaletin yolunu tuttum. Bu kadar olaydan sonra işememek olmaz diye düşündüm. Tuvaletin orda kola makinası. Kola 2.70. yuh ağzınıza sıçim. El insaf. Zaten bilete tüm malvarlığımı bayıldım. Bi de kolaya 2.70 ödedim. Ytl olaraktan 5.38 diyebiliriz. Bildiğin pet şişe.

İçtim 2 dakka da.

Tu bi kontinuy

2 yorum:

  1. Enayi 5.38 odemis kolaya yuh

    YanıtlaSil
  2. Ablamla İstanbul havaalanında 2 ice tea (kutu) için 14 ytl ödediğimizi hatırlıyorum

    YanıtlaSil