Bekliyordum en ön sırada, sanki arkada beklesem bavulum uçaktan en son çıkacakmış gibi, o her zaman üstüne çıkıp bavulların geçtiği kapıdan geçip arka tarafı hep merak etmiş olduğum ama hiç bi zamanda cesaret edip üstüne çıkamadığım bant’ın önünde. Ayağımı yaslamıştım bantı sınırlayan ve bavulların aşağa yuvarlanmamasına sebep olan 20 santimlik bölüme.
En ön sırada olmanın psikolojik bir avantaj dışında hiç bir işe yaramadığını en geç o gün öğrenmeliydim, herkes tek tek bavulunu banttan binbir güçlükle alıp alışveriş arabasının havaalanı versiyonu olan arabalara koyarken. Ben hala boş arabamla bantın önünde gelecek tek kırmızı gala marka bavulumu beklemekteydim.
Birileriyle beraber uçtuysam eğer o kişiye, tek uçtuysam da kendime her defasında “ulan 2 kişinin aynı bavulu varsa, ve ikisi de isim cisim not etmemişse nasıl ayırt edecekler bavulları” diye sorarım. Tam bu soruyu sorarken de benim bavulum gelir ve ben sorduğum sorunun çelişkisiyle “ulan acaba başkasının bavulu olabilir mi aynı cins marka renk?” demeden bavulu kaptığım gibi çıkışa yönelirim.
O gün de aynı şekilde olmuştu, ve aynı şekilde 500 kişi de 1 kişiyi anca durduran Gümrükçülerin yanından bir balerin gibi kıvrak hareketlerimle geçip metroya indim.
Metroya bindim.
Metrodan indim.
Ve eve doğru yürümeye başladım, bi elimde 1 tekerleği kırık ama yine de sürüklenebilinen bavul, diğer elimde duty free torbası, içeriği sadece alkol, sırtımda çanta, gözümde de gözlük ve viyananın 10. Semtinden geçiyordum, başka memleket olsa çoktan ırzıma geçilebileceğini düşünüp viyanada olduğuma şükrede ede evime girdim.
Ev çok pis kokuyodu, 2 haftadır camlar kapalı, doğaldır kokması diyip gittim ve evde cam pencere ne varsa hepsini ardına kadar açtım, mutfağa girdiğimde ise hayatımın en müthiş görüntüsüyle karşılaşmıştım, tatile giderken çöpleri atarım diye mutfağın ortasındaki halının üstüne koymuştum, evden çıkarken çöpleri unutunca, çöpler 2 hafta boyunca o halının üstünde eğlenmişlerdi, ve büyük ihtimal birbirlerini zikmişlerdi. Torbaları kaldırdığım an halıyı yaş, ve kurtlanmış gördüğümde ise tekrar kendime küfür edip orayı nasıl temizleyeceğimi düşünmeye koyuldum.
1 kanalı çalışan ödünç televizyonumu açıp düşünmeye başladım, ne yapsam ne etsem diye. O düşünme süresi 48 saat sürdü. Ya beklicem ve kurtların evrim sürecinden sonra nasıl bi hayvan olacaklarını gözetleyecektim, veya çöpleri çöpe atıp halıyı temizleyecektim. bir kaç arkadaşa danıştıktan sonra kararımı verdim. Çöpler atıldı sonra da halıyı nasıl temizleyeceğimi düşünmeye başladım. Evde ne kadar temizlikle ilgili hijyenik madde varsa hepsini halının üstüne döküp kaynar suyla temizlemeye başladım. Tabi ki ellerimle değil, pis insan olabilirim ama o kurtcuklara dokunabilecek kadar da piç değilim.
Yıkadım ettim içeri gittim televizyonu açıp yine aynı kanalı izlemeye başladım, bir kaç saat sonra buzdolabından bira alayım dedim ama halı hala kurt kaynıyodu, bir sıcak su seansı daha ve havluyla halıyı kuruladım. O halı ben o evden çıkana kadar hiç yerini değiştirmedi, o halı da evden çıkarken yeni kiracılara hediyem oldu.
Evdeki koku da gitmemişti bir türlü.
12 Nisan 2008 Cumartesi
Evim evim, güzel evim
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder