21 Ocak 2008 Pazartesi

Street Fighter'da hiç şampiyon olamadım

Game Boy'u icat edenin baya para kazandığı zamanlardı. bende istemiştim, babam sağolsun almıştı. sonra bozuldu. aldığım ilk gün hemde. aslında sonra dan bozulmadı. aldığımda bozuktu. geri götürdü babam. yeni aldı geldi. o oluyodu. ama oyun kasetim yoktu. oynayamadım. ertesi gün gittim eskiciden street fighter oyunu aldım. daha önceleri hep arkadaş'a gittiğimde o oynuyordu, bende çok özeniyordum. ama bana vermiyodu Game Boy'unu. malı kıymetliydi. kimseye vermiyodu. Bencil orosçocuğu. bende aynı oyunu aldım. o gelince ona vermiyecektim. bi gün geldi, hemen koştum çekmecemden game boy'u aldım. açtım ve oynamaya başladım. "o hangi oyun" dedi. Game Boy'un içine gömülmüş, kambur bir şekilde otururken suratımı arkadaşım Gökhan'ın oturduğu yöne doğru çevirip gözlerimi oyundan ayırmadan "striğt faytır olummm" dedim. "o eskidi striğt faytır 2 yi biliyon mu sen" dedi. ben tabi bilmiyordum. "ben bu teknoloji'nin mına koyayım ne çabuk gelişti lan" diyip veryansın ettim. Street fighter'ın bir kaç serisi daha çıktı ondan sonra.
ben tabi hiç birini almadım. bence saçmaydı. sonuçta aynı karakterlerle oynuyodun. aduket bile değişmemişti. sadece icat eden lavuk daha çok para kazanmak için durmadan yeni sürümünü geliştiriyordu.
Ben ilk street fighter oyunuma sadık kaldım. evde, okulda, park'ta, tuvalet'te hep yanımdaydı hep oynuyodum. arada pili bitiyodu. park'ta top oynayan çocuklara doğru boş pilleri atıp "yabancı maddeğğğ yabancı maddeleeeğğğr yağıyor sahaya" diye espri yapmaya çalışyodum. tabi hiç biri gülmüyodu genellikle aralarından biri beni kovalıyodu. Bazen o çocuklar köpekleriyle gelip gövde gösterisi yapıyorlardı. Köpekler artistlik yapıp durmadan havladıkları için o gün bu gündür köpeklerden tırsarım. o yüzden de çocukluğumun çoğu maymun gibi ağaçların tepesinde geçmiştir.
bazen tırmanmak güç oluyodu, ağacın sümükleri mi ne akıyodu böyle yapış yapış iğrenç bir maddeye bulanıyordu elimiz. Sanki çok çalkalanıp açılmış bir kola şişesinden fışkıran ve ele bulaşan kola gibi oluyodu. aynı yapışıklık. tiksiniyordum. hala tiksinirim. o yüzden kolamı çalkalayıp şaka yapmak isteyenlere küfür ederim. öyle şaka mı olur? ortalığı batırmaktan başka bir şey değil. Annem hep kızardı, odanı temizle derdi hep. ama en azından kola dökmüyordum etrafa.
Kemal amca vardı mahallede, ne zaman görsek elinde kutu kola ve çok mutlu bir ifadeyle "selam çocuklar nasılsınız inşallah" derdi. ben hiç anlamazdım bu soruyu, nasılsınız inşallah ne demekti? iyisinizdir inşallah dese tamam'da nasılsınız inşallah ne demek oluyo ki?
işte o Kemal abi bir gün hastaneye kaldırıldı, ziyaretine gittik. hastanede hemşireye kemal abiyi sorduk. önce 4. kata çıkmamızı ve orda sormamızı istedi, 4. kata çıktık, doğumhaneymiş orası. korkup kaçtık tabi. niye korktuğumuzu bilmiyorum. ama kaçtık.
benim çocukluğum zaten hep kaçmakla geçti, okuldan, arkadaşlardan, köpeklerden, doğumhaneden. hep kaçtım. sanırım psikoloji de buna sorunla karşılaşmaktan korkan birey deniliyor.
aslında ben sadece bitmeyen bir pil istiyorum.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder